Sevgili okurlarım, bugün Cumhuriyet Bayramı.
En büyük bayramımız…
Bugün bayram olmasına bayram da, ulusça ağzımızın tadı yok.
İç olaylar ve dış olaylar, hepimizi bunaltmış durumda.
Kafamız karışık…
İçimiz buruk…
Tedirginiz…
Rejim konusunda endişeliyiz…
Geleceğe güvenle bakamıyoruz.
***
Her geçen yıl iyiye gideceğimize…
Sorunlardan arınacağımıza…
Çağdaş ve gelişmiş bir ülke olma yolunda ilerleyeceğimize…
Dünyadaki yerimizi sağlamlaştıracağımıza…
Tam aksi yönde gidiyoruz.
Geri geri…
Oysa biz vatanımız için, cumhuriyetimiz için, çağdaş dünyanın bir üyesi olabilmek için, ne bedeller ödemiştik.
Şimdi ise hızla Batı değerlerinden kopup, Ortadoğu bataklığına doğru yol alıyoruz.
93 yıl önce nasıl yola çıkmıştık?
Şimdi size bir “ibret belgesi” sunacağım.
Tarih, 30 Ekim 1923.
Tarihe dikkat edin…
TBMM, 29 Ekim 1923 tarihinde akşam saat 20.30’da cumhuriyeti ilan ediyor…
Mustafa Kemal Paşa, cumhurbaşkanı seçiliyor…
Yeni rejim, o gece top atışlarıyla bütün Türkiye’ye duyuruluyor…
Mustafa Kemal ertesi gün oturuyor, ilk iş olarak İsmet İnönü’ye kendi el yazısıyla bir mektup yazıyor.
Gerçekten bir ibret belgesi!
Kurtuluş Savaşı’nın hangi şartlarda kazanıldığının, ülkemizin nerelerden nerelere geldiğinin göstergesi…
Mustafa Kemal, bir durum tespiti yapıyor ve dava arkadaşı İsmet İnönü’ye mektubunda şöyle sesleniyor.
Lütfen dikkatle okuyun ve okumaları için arkadaşlarınıza da gönderin.
Eğer varsa, tanıyorsanız, karşılaştıysanız, “Osmanlı sevdalısı” zavallılara da…
Onlar da okusunlar, Cumhuriyet’in Osmanlı’dan nasıl “yüz kızartıcı” bir miras devraldığını öğrensinler.
İşte o mektup!
“Sevgili Paşam!
Cumhuriyet’in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum.
Dur, hiç itiraz etme.
Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın.
Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş Delegesi olarak elbette biliyorsun.
Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.
Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.
Bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı.
Yoksul bir köylü devletiyiz.
Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 kilometre kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin Kuzeyini Güneyine, Batısını Doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart.
Denizciliğimiz acınacak durumda.
Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olana bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.
Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyetle de insanlıkla da bağdaşmaz.
Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor.
Güya tarım ülkesiyiz, ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz.
Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.
Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136.
Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor.
Üç milyon insanımız trahomlu.
Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde!
Bit, ciddi sorun.
Nüfusumuzun yarısı hasta… Bebek ölüm oranı yüzde 60’ı geçiyor. Nüfusun yüzde 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.
Telefon, motor, makine yok.
Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremidi bile ithal ediyoruz.
Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var.
Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor.
Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı 400 bini geçecek.
İktisadi hayatımız da eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız çok az.
Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş.
Oysa Cumhuriyetin insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz.
Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlar da daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var.
Bunları bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler.
Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.
Hedefimiz milli iktisat. Bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.
Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.
Cumhuriyete uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney.
Ama yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız.
Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız.
Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu.
Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.
Allah yardımcımız olsun!”
Ve biz o günleri unuttuk
Dediğim gibi, bu mektup gerçekten bir “ibret belgesi”!
Mustafa Kemal, Osmanlı’nın Cumhuriyet’e bıraktığı mirası ne güzel anlatılıyor.
Demek ki neymiş?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, “Osmanlı’nın zenginliği” üzerine kurulmamış.
Emperyalist ülkeler tarafından işgal edilmiş Osmanlı topraklarının bir bölümü Atatürk ve arkadaşları tarafından kurtarılmış, bunun üzerine kurulmuş.
Şimdi devletimizi kuranlara, devletimizin kuruluş günlerine laf ediliyor.
Efendim, Ege adaları…
Efendim, Lozan…
Efendim, Musul…
Hiç hoş değil!
Vallahi de değil, billahi de değil!
93 yıl öncenin şartlarını yaşamadan…
93 yıl öncenin dünya gerçeklerini bilmeden…
Bugün bunları tutup iç siyaset malzemesi yapmak, yapanlara bir şey kazandırmaz.
Ama ülkemize çok şey kaybettirir, kaybettiriyor da…
Bugün ne durumdayız?
Biz, 93 yıl öncemize laf atmayı bırakıp bugünümüze bakmalıyız.
*Ne durumdayız?
*Geldiğimiz yeri biliyoruz da, gideceğimiz yer neresi?
*Nereye gidiyoruz, hangi bataklığa sürükleniyoruz?
*Devletimizin kuruluş ilkelerinden neden saptık?
*Emperyalist ülkelerin kıskacına nasıl girdik, bu kıskaçtan nasıl kurtulacağız?
*Dünya yeniden şekillenirken biz yerimizi nerede alacağız?
*Dünyadan neden soyutlandık?
*”Üretim ekonomisi”nden neden koparıldık, neden “borç ekonomisi” bataklığına gömüldük?
*Bu tembelliğin, bu üretimsizliğin, bu verimsizliğin sonu nereye varacak?
*Terör saldırılarından ne zaman kurtulacağız?
*Türkiye; ne zaman dünyada itibarlı, bölgesinde komşularıyla iyi geçinen, ekonomisini güçlendirmiş, halkı huzurlu, çağdaş eğitim sistemini benimsemiş, evrensel hukuk sistemine uyan, evrensel insan haklarına saygılı, gelişmiş bir ülke olacak?
Gündem değiştirmeyi ve halkın kafasını bulandırmayı bırakalım da, biz önümüzdeki “sorunlar yumağına” bakalım!
***
Sevgili okurlarım, bugün bayram.
Dertleriyle, sorunlarıyla, iyisiyle, kötüsüyle bu vatan bizim.
Gidecek başka yerimiz yok!
Uğraşacağız, didineceğiz, yoldan çıkanları yola getireceğiz, kendimiz hata yapıyorsak hatalarımızdan döneceğiz, ne yapıp ne edip vatanımızı düzlüğe çıkaracağız.
Yılmak yok!
Görmediniz mi, Atatürk ve arkadaşları, 93 yıl önceki şartlarda nasıl mücadele etmişler de bize bu güzel vatanı bağışlamışlar!
Eğer yılarsak…
Eğer bu vatanı koruyamazsak…
Eğer bu vatanı hainlerden temizleyemezsek…
Ne diyeyim, yazıklar olsun hepimize!
Bayramımız kutlu olsun!
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.