Doğruyu bulmak

Ben memur çocuğuyum. Rahmetli babamın memur olarak ilk tayin yeri olan Hendek’te, İnhisarlar Mahallesinde (Şimdiki adıyla Tekel Mahallesi) on dört yıl lojmanda oturduk. Müdürlük binası özel konumlu bu mahallenin içindeydi. Bu nedenle  bütün çocukluğum memur yaşantısı içinde geçti.  Çocuk aklımla memurların birbirine karşı resmi ve özel nitelikli davranışlarını, özellikle amirlerin tutumlarını  gözlemlerdim.

Yıllar geçti. Fakülte hayatı. Sonrasında memuriyet.

Otuz dört yıllık memur yaşantımın ilk beş yılından sonra Orman Bakanlığında araştırmacı-uzman olarak çalıştım.  Belli bir konuda uzmanlaşmak, kişiye  uzmanlığıyla ilgili konularda söz hakkı ve öncelik veriyor. Tabii kendini yetiştirip uzmanlık konusunda ileri derecede bilgi sahibi olmak kaydıyla.  Bunu sağlamış iseniz, hiç çekinmeden, “bilimsel açıdan doğruluğuna inandığını” söylemeyi ne engelleyebilir? Üstelik bir araştırma kurumunda, bilimsel bir konuda “bunu yapamamak da ne oluyor, kimden, neden çekineceğim” sorularını hep irdeledim. Bu davranış bir memur için Türkiye’de  genelde çok sakıncalı ama, “doğru bildiğimi söylemekten sakınmayı kendime hakaret sayan” bir kişiyim.

Doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu bu ülkede bunun zararını çektiğim çok oldu. İnsanlar bilimsel konularda bile yanlışlarının ortaya konulmasından hoşlanmıyorlar. Hatta bazı durumlarda bunu kendilerine yapılmış hakaret bile sayıyorlar. Yaşadığım bir örneği vereyim; Takriben üç yıl önce bir Orman Fakültesinin, kent ağaçlarının budanması konusunda internette yayımladığı yazıdaki bariz yanlışları bir rapor haline getirip yazarına gönderdim. Bana bilimsellikten uzak, hakaret içeren kelimelerle  öyle bir cevap verdi ki o kelimeleri Üniversite Rektörlüğü kanalıyla kendisine iade etmek zorunda kaldım. İnanmayacaksınız halen elimde olan mektubunda mezun olduğum İ.Ü. Orman Fakültesinin beni gereğince yetiştiremediğini belirtmiş, kabul etmediği yanlışlar için biraz daha “gezmem gerektiğini” bile yazmıştı. 

Ama bundan sonra olana bakar mısınız! Benim yanlış dediklerime hiçbir bilimsel baza oturmadan bu kadar çirkin cevap veren, unvan sahibi zat-ı muhterem aradan yaklaşık bir yıl geçtikten sonra kendisinden hiç beklenmeyecek bir davranışta bulundu: Benim raporumda belirttiğim on üç yanlışın dokuz kadarını önerdiğim şekilde düzeltti ve internet  ortamındaki eski yayınını kaldırıp  yerine kısmen düzeltilmiş bu yayınını koydu.

Ben durur muyum! Yazmam gerekeni yazmayıp, kendi kendime hakaret eder miyim! Yine iadeli-taahhütlü bir dilekçe gönderdim bağlı olduğu dekanlığa, kendisine iletilmek üzere.  Şunu yazdım: “Kendileri, benim ortaya koyduğum ve hakaret içerikli  kelimelerle kabul etmediği, yanlışlardan büyük kısmını düzeltmiş ve internet ortamına bunu koymuştur. Çok teşekkür ederim. Kalan dört  kadar yanlışı da düzeltirse kendilerine mesleğim adına minnettar kalacağım” 

Bu şunu gösteriyor: Tek dayanağı unvan olanlar bilgi karşısında yenik kalırlar. Akademik unvan bilgi ile destekli olmalıdır. Böyle olmaz ise benim gibi birisi çıkar, yanlışlarını ortaya döker. Olayın bir başka yönü var. O zat benim sayemde bilmediklerini öğrendi, yani ben o davranışta bulunmasaydım öğrenemeyecekti. Üstelik öğrencilerine yanlış şeyler öğretecekti. Bu yazışmalar yüzünden öğrendiklerini istese de unutmayacak.  O kişinin  bir başka şeyi de hiç unutamayacağına inanıyorum: “Güneş balçıkla sıvanmıyor”.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Necdet Güler - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Başiskele belediye seçimlerinde hangi adaya oy verirsiniz?
Tüm anketler