İslamcıların şatafatlı mağlubiyeti

15 senelik Ak Parti iktidarında gerçekleşen en olumsuz değişimlerin başında değerlerin yıpranmasını sayarım.

Eskiden Müslüman kimliği belirgin olan, ibadetlerinde devamlı, İmam Hatip Okulu, İlahiyat Fakültesi mezunu olduğunu gördüğümüz insanların ahlaklı, dürüst, haramdan sakınan, kul hakkına riayet eden kişiler olduğu yönünde bir peşin hükmümüz vardı. Bu insanlara diğer insanlara nazaran daha fazla güvenirdik.

Müslüman” kimliğini öne çıkaranlara güvenin azaldığı, İmam Hatipliye, başörtülüye, namaz kılan siyasetçiye saygının kalmadığı bir süreç yaşıyoruz.

Beş vakit namaz kılan bazı samimi Müslümanların “Camiler siyaset meydanı haline geldi” diye Cuma namazına gitmez olduğu, Müslümanların Camiden ve diğer Müslümanlardan soğuduğu bir süreç bu.

Son 15 senede İslam ile İslamcılığın farklı olduğunu, “İslamcılığın İslam’ı da değersizleştiren öğüten bir mekanizmaya dönüştüğünü” gördük.

Çünkü “İslam ‘barış’ derken, İslamcılık ‘çatışma’ diyordu. “İslam ‘dürüstlük’ derken, İslamcılık ‘her yol mubah’ diyordu.

İslam ‘liyakat’ derken, İslamcılık adam kayırmayı mazur gösteriyordu.

İslam toplumlara huzur vaat ederken, İslamcılık huzursuzluk kaynağı olup çıkmıştı.”

Bu tespitler benim değil. Levent Gültekin’in yazdığı “ŞATAFATLI MAĞLUBİYET – “İslamcıların İktidarla İmtihanı” kitabından aldım.

Levent Gültekin “ortaokul yıllarından beri İslamcı hareketin içindeydim” diyen bir yazar. Yeni Şafak’ta Genel Müdürlük, AKP iktidarının kontrolündeki Star Medya ve Cine5 Medya Gruplarında üst düzey yöneticilik yapmış eski bir İslamcı. Her görüşüne katılmasam da, bu kitabın girişinde yaptığı muhteşem değerlendirmeden çok etkilendim.

Levent Gültekin’in “İslamcılık iktidara gelip içindeki canavar ortaya çıkınca biz mevzuyu anladık.” “Bir inancın ideolojileşmesinin esasında inanca da çok zarar verdiğini apaçık gördük” diyerek bir özeleştiri havasında yaptığı tespitler oldukça sarsıcı.

 

İKTİDARLA İMTİHAN

İslamcılar iktidar olmadan ciddi bir fikri hazırlık yapmamıştı. Levent Gültekin bu süreci şöyle tarif ediyor:

“Dinin memleket meselelerinde çözüm kaynağı olacağını sanıyorduk ama tüm bu değerlerin uygulamasının nasıl olacağına kafa yormamıştık.

Dinden aldığımız birkaç değerle hayatı bütünüyle dizayn edip tüm sorunların altından kalkabileceğimizi zannediyorduk.

İnancımızı, itikadımızı tüm beşeri ve dünyevi sorunları çözebilecek bir uzlaşı imkânı gibi algılıyorduk.

Mesela ‘öteki’ ile ilişkimiz nasıl olacak? Hayatın gerçekleri ile İslamcılık ideolojisi çatıştığında nasıl davranacağız? Bunlara hiç kafa yormamıştık.

Mimari, eğitim, ekonomi, sanat gibi sorunlara ne tür çözümler getireceğimizi düşünmemiştik.

Laikliğin dünyadaki olumlu örneklerini görmüyor, bizdeki katı ve baskıcı modeli laiklik sanıyorduk.

Ne yazık ki demokrat değildik, olamıyorduk.”

Böyle hazırlıksız ve önyargılarla yüklü İslamcılar iktidar gücüne eriştiler. Hem de demokrasi tarihimizde hiçbir iktidara nasip olmayan bir güçle muktedir oldular.

Levent Gültekin “bu aslında din üzerinden bir iktidar mücadelesiymiş. Şimdi geldiğimiz noktada İslamcılık sorunları çözen değil bilakis daha da çoğaltan bir ideoloji olarak bütün bir ülkeyi esir aldı” diyor.

Manevi değerleri öncelemiş gözüken İslamcıların değerler üzerinden yapılan eleştirilere verdikleri cevaplar da değişti.

“Mesela ‘dürüstlük’, ‘özgürlük’, ‘iç barış’, ‘eşitlik’ dediğimizde ‘ama yol yaptık’ diyorlar.

‘Tamam, ama yıllardır savunduğumuz değerler yok oldu” dediğimizde ‘sen ekonomiye bak’ diyorlar.

Hak yiyorlar. Adam kayırıyorlar. Yalan söylüyorlar. Gene de kendilerini ne suçlu, ne hatalı, ne de günahkâr hissediyorlar.

İslamcılık için İslam’ı bile gözden çıkarıyorlar.

Artık iktidara, yani muktedire hizmet bir anlamda İslam’a hizmet olarak görülüyor.

İslamcılık şatafatlı bir iktidarla beraber ağır bir mağlubiyet yaşıyor.

Çünkü bütün inandırıcılığını yitirdi. Topluma barış ve huzur getireceğine olan inanç yerle bir oldu.”

 

LAİKLİĞİN KEŞFİ

İslamcıların Türkiye’yi getirdikleri mevcut durumdan çıkış için Levent Gültekin’in gösterdiği yol tamamen evrensel ve milli değerlerin ihyası ve “öteki” dediklerimize saygı üzerine.

Ötekinin yaşam hakkına saygı duymayan, herkesin eşit, özgür ve huzur içinde bir arada yaşamasına fırsat vermeyen bir İslamcılığın peşinden sürüklenemeyiz.

İslam’ın kendi yorumumuz olan halini, başkalarının yorumundan üstün gördüğümüz ve dayattığımız zaman din barışın değil, çatışmanın aracı oluyor.

Beşeri ilişkilerimizi toplumsal, bilimsel, kültürel değerler üzerinden kurmamız; İslam’ın bize kazandırdığı değerler varsa, onları kişisel erdemler olarak yaşamamız gerekir.

Sekülerliği din karşıtlığı değil; siyasete, ticarete, aslında tüm beşeri münasebetlere dini bulaştırmamak olarak görmek, algılamak gerekiyor.

İnancımıza da aykırı düşmeyen dürüstlük, liyakat, nezaket, eşitlik, özgürlük gibi evrensel değerler etrafında bir tutum ve görüş belirlememiz gerekir.”

Bu değerlendirmeleri beğendim ve özetleyerek sizlerle paylaşmaya çalıştım. Çünkü benim de hep bu görüşler çerçevesinde yazmaya çalıştığıma okuyucularım şahittir.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Ruhittin Sönmez - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

01

cenk - Sayın Ruhittin Sönmez Bey,

Evvelâ şu hususu siz hatırlatalım ki, İslâm Dini ahlaklı ve dürüst olmayı en önce "müslümanım" diyenlerin kendisinden ister veya öngörür... Diğer insanları sıgaya çekip-sorgulamak ancak bu arınma gerçekleştirildikten sonra mümkün olabilir ve makul karşılanabilir. Şu halde toplum, gerek kitabını okuduğunuz Levent Bey'in ve gerekse sizin bu muhasebeyi yapma ve bu fazileti gösterebilme erdemini gösterdiniz mi diye bir biligye sahip değil ! Bu sebeple millet size nasıl ve niçin hak versin? İkinci hakikat olarak da "Bir toplum nasılsa öyle idare edilir ve idareciler de toplumun aynasıdır." gerçeği karşımızda durmaktadır. Onun için, yönetime ve başımızdakilere salvo atışlar yapmanın bir manası yoktur diye düşünüyoruz.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 24 Mayıs 17:15


Anket Başiskele belediye seçimlerinde hangi adaya oy verirsiniz?
Tüm anketler