Hep sorunlarımızın etrafından dolaşıyoruz.
Sorunlarımızı çözelim de yolumuza öyle devam edelim, demiyoruz.
Baktık çok sıkıştık, başımızdaki derdi ertelemenin bir yolunu buluyoruz.
Erteleye erteleye sorunlarımız dağ oldu!
***
Biliyorsunuz, kredi kartına yeniden taksit geliyor.
2014’te “taksit yasağı” konmuştu, şimdi bu yasak kaldırılıyor…
Şimdi diyeceksiniz ki, “Kredi kartına yeniden taksit getirilmesinin, ülkemizin yaşadığı temel sorunlarla ne ilgisi var?”
Olmaz olur mu, bal gibi var!
İki yıl önce kredi kartlarına neden “taksit yasağı” getirilmişti?
Şundan…
Benim necip milletim, baktı ki kredi kartına taksit var, fırına gidip ekmeğini, bayiden gazetesini, manavdan sebze ve meyvesini, aklınıza gelebilecek incik boncuk her şeyi, kredi kartıyla satın alır oldu.
Bu olay, piyasada sıkıntı yaratmaya başlamıştı.
“Adam aldığı ekmeğin parasını 3 ay sonra ödüyor” gibi homurdanmalara neden oluyordu.
Hükümet, baktı olacak gibi değil, günlük alışverişlerde kredi kartına taksit yapılmasını yasakladı.
Sonra ne oldu?
Sonra şu oldu.
Türk halkı…
Kredi kartıyla yaşar hale geldiği için…
Kart limitleri de dolduğundan…
Harcama yapamaz oldu.
Harcama yapamadığından piyasalar durdu.
Esnaf sıkıntıya girdi.
Feryat feryat, hükümet yine “kredi kartına 3 taksit” silahına sarıldı.
Hazırlıklar tamam, önümüzdeki hafta bununla ilgili karar çıkacak ve uygulanmaya başlanacak.
Sevinelim mi, üzülelim mi?
Türkiye, çok karışık duygular içinde.
“Ekmeğini 3 taksitle satın alabileceği” için seviniyor.
“Cebinde ekmek alabilecek para bulunmadığı” için de üzülüyor.
Ne dersiniz, hangi duygu ağır basıyor?
Daha doğrusu, ağır basmalı?
İnsanı kahreden nokta da burası!
İnsanların cebinde neden para yok?
Nasıl olsun ki!
Ülke olarak…
*Çalışmıyorsak…
*Üretmiyorsak…
*Artı değer yaratmıyorsak…
*İhracatımız düşük ithalatımız yüksekse, yani sürekli cari açık veriyorsak…
*Yatırım yapmıyorsak…
*Kaynaklarımızı lüks otomobillere, lüks konutlara, lüks cep telefonlarına harcıyorsak…
*”Üretim ekonomisi” yerine “borç ekonomisi”ni uyguluyorsak…
*Ürettiğimizden çok tüketiyorsak…
*Örnek olsun diye yazıyorum… Türkiye’nin 500 büyük sanayi şirketinin geçen yılki toplam 44 milyar liralık kârının 28 milyar lirası, yani yüzde 63’ü “finansman gideri” ise…
Söyleyin Allah aşkına, vatandaşın cebinde nasıl para olacak?
Ülkemiz kazanmıyorsa, bu ülkede yaşayanlar neyi paylaşacak?
Neyi bölüşecek?
İşte geldiğimiz nokta burası!
Millet, aylar önce tükettiğinin parasını ödeme derdinde.
Üç ay taksitle; ekmek, deterjan, pirinç, bulgur, nohut, kuru fasulye, yoğurt, peynir, meyve ve sebze alabilme derdinde…
Alacak karnını doyuracak, üç ay sonra ödeyecek…
Ödemesini yapacak, tekrar alacak…
Piyasalar, bu noktada.
Kişiler, bu noktada.
Ülkemiz, bu noktada.
Tamam da, sorunu ertele ertele, çalışma, üretme, bunun sonu nereye varacak?
Bu böyle devam edemez.
Türkiye, bu kafayla düzlüğe çıkamaz.
Maliye Bakanı Naci Ağbal’a önerim
Naci Ağbal’ı ilk Şükrü Dilaver dostumuzdan dinlemiştim.
O dönemde bakanlık müsteşarıydı.
“Naci Bey, seçimden sonra kesin maliye bakanı” demişti.
Tam söylediği gibi oldu.
Önce milletvekili, sonra bakan!
***
Naci Ağbal, bugün Kocaeli Sanayi Odası’nın konuğu.
Bakan olduktan sonra sanırım kentimize ilk gelişi.
Sanayicilerin sorun ve önerilerini dinleyecek, notlar alacak, görüşlerini açıklayacak.
Bu arada şunu belirtmeliyim…
Bakan Bey’in son müjdesi…
Vergilerini düzenli ödeyen şirketlere “daha düşük oranda vergi ödeme” müjdesi, son derece yerindeydi.
***
Hazır Naci Ağbal’ı İzmit’te yakalamışken, benim de vergi oranları konusunda bir önerim olacak.
Önerim şu:
Türkiye’de kurulan firmaların ömrü uzun olmuyor.
TÜİK’e göre, kurulan firmaların yüzde 72’si ilk üç yılda kapanıyor.
Geriye kalanların ortalama ömrü ise 12 yıl.
40-50 yıllık şirket sayımız çok az.
70-80 yıldır faaliyette olan kaç şirketimiz var, bilmiyorum.
Türk ekonomisini ayakta tutacak şirketlerimizin bu yapısı, ürkütücü.
Bu yapıyla ekonomimizin sağlıklı ve sürdürülebilir olması çok zor.
Önce şirketlerimizin “uzun ömürlü” olmalarını sağlamalıyız.
Türk ekonomisi, ancak uzun ömürlü dinamik şirketlerle ayakta kalabilir.
Şirketlerimizi nasıl uzun ömürlü yapabiliriz?
Elbette bunun pek çok yöntemi var.
Yetkililer; araştırır, sorar, soruşturur, bunun yolunu yöntemini bulur.
Katkı olsun diye ben de bir öneride bulunmak istiyorum.
Belirli yıl ayakta kalabilmiş şirketlere, kademeli olarak vergi indirimi uygulanmalı.
Bu 30 yıl mı olur, 40 yıl mı, 50 yıl mı bilemiyorum…
Ama şartları zor olan bir ülkede, 30-40-50 yıl ayakta kalabilmenin, üretim ve ticari faaliyette bulunabilmenin, bir “değeri” olmalı.
Şirketlerin uzun yaşaması özendirilmeli…
Yoksa “aç kapa aç kapa şirketlerle” Türkiye bir yere gidemez.
Önerim bu!
Belki basit gelecek, ama Sayın Ağbal lütfedip değerlendirirse sevinirim.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.