Yaşamımızda bir bayramı daha geride bıraktık.
Yine trafik sıkışıklığı…
Yine köprülerde, feribot iskelelerinde, gişelerde uzayan otomobil kuyrukları…
Yine trafik kazaları…
Yine denizde boğulmalar…
Evet, bu nasıl bayram?
Evet, bunun neresi bayram?
Üç günde meydana gelen kazalarda 74 ölü, yüzlerce yaralı.
Denizlerde, göllerde, göletlerde ve derelerde boğulma nedeniyle 39 can kaybı.
Bunlar daha son sayılar değil.
Kim bilir, sizler belki bu yazıyı okurken trafik kazsında ölüm ve boğulma rakamları çok yukarılarda olacak.
Onca ailenin ocağına ateş düştü.
Eşini kaybeden kadın ve erkekler…
Yetim ve öksüz kalan çocuklar…
Demek, araba kullanmasını da bilmiyoruz, deniz ve gölde yüzmesini de…
Okullarda insanımıza yaşamında gerekli olacak şeyleri öğretmiyoruz da, gereksiz birçok bilgiyi yükledikçe yüklüyoruz.
Gidiş de işkence, dönüş de…
Şu kesin!
Büyük kentlerde oturanlar, kendi kendine işkence etmeye bayılıyorlar.
Giderken de dönerken de işkence çekeceğini bile bile, bayramın sıkışık zaman diliminde kendini yola vuruyorlar.
Bayram, 3. 5 gün…
Hükümet vatandaşına kıyak geçti, yarım gün daha ekledi, etti dört gün.
Bir gün gideceksin, bir gün döneceksin, geriye kalan iki gün için taa İzmit’ten, İstanbul’dan yola çıkıp Bodrum’a veya Antalya’ya gitmeye değer mi?
Bu mevsimde güney sahillerinin çekilecek hali de yok!
Yaşamlarını buralarda geçiren dostlarımız, “Sıcaktan kafamızı dışarı uzatamıyoruz, bu kadar milletin burada ne işi var?” diyerek şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar.
Geçenlerde gazete yazıyordu…
Bodrum’da 6 kilometrelik yolu 1. 5 saatte ancak gidebilmişler.
Anlaşılır gibi değil!
Eziyet çekeceklerini bile bile yine de o tanınmış tatil beldelerinin yolunu tutuyorlar.
Herhalde “Desinler…” diye mi?
Bayram tatilini Bodrum’da geçirdi…
Bayram tatilini Antalya’da, Alanya’da geçirdi…
İnanılmaz bir duygu!
Ya, bayram tatillerini Yunan adalarında geçirenlere ne dersiniz?
Turizmcilerin tahmini, 40 bin vatandaşımızın bayramlarını Yunan adalarında geçirdiği şeklinde.
Tatilde Yunan adalarına neden gidilir?
Deniz için, güneş için…
Herhalde ülkemin denizine, ülkemin güneşli günlerine kıran girdi.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Gidenler samimiyetle itiraf etsin, Yunan adalarının tercih edilmesinin de yüzde 90 sebebi “Desinler…” diye.
Bayram tatilini Yunan adasında geçirdi…
Vay beee!
Bu da bir statü!
“Yunan adasında tatil yapmak” az şey mi?
Bayram, eşittir tatil…
Artık kabul edelim…
Günümüz Türkiye’sinde “Bayram” dediğimizde artık “tatil” akla geliyor.
İletişim çağı, milletin ufkunu açtı.
Ulaşım imkânları, bir yerden başka bir yere ulaşımı kolaylaştırdı.
Ama biz, çağımızın bu gelişen olanaklarını sağlıklı bir şekilde kullanamıyoruz.
Yollar yaptık…
Otomobil, otobüs, kamyon üretiyoruz veya dışarıdan satın alıyoruz…
Ama gelgelelim insanlarımızı eğitemedik.
Kendisine ve başkasına zarar vermeden motorlu aracı nasıl kullanılır, öğretemedik.
Ülkemizde meydana gelen trafik kazalarının yüzde 81’i sürücü hatasından kaynaklanıyor.
İnanılmaz bir oran!
Ve bunun bedelini her yıl çok ağır ödüyoruz.
Geçen yıl ülkemizde 376 bin 769 trafik kazası meydana gelmiş.
Bu kazalarda 3 bin 524 kişi hayatını kaybetmiş ve 285 bin 59 kişi yaralanmış.
Rakamlara bakar mısınız?
Bir yılda trafik kazalarına 3 bin 524 kurban!
Terör olaylarında ölenler için kıyamet koparıyoruz…
“Analar ağlamasın” diye vatan hainleriyle müzakere masasına oturuyoruz…
Bir yılda “trafik terörü” ne 3 bin 524 kurban veriyoruz, kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Terör olaylarında ölenlerin canı can da, trafik kazalarında ölenlerin canı “patlıcan” mı?
Onların anaları ağlamıyor mu?
Eskiden bayramlar nasıl kutlanırmış?
Bilenlerle konuştum, uzmanlara danıştım…
Kuran-ı Kerim’de Ramazan ve Kurban bayramlarına ait bir işaret yok.
Kuran-ı Kerim’de “bayram” ifadesi sadece “Maide” suresinin 114’üncü ayetinde sadece bir kelime olarak geçiyor.
Bayramlarla ilgili düzenlemeler “hadis”lerde yer alıyor.
Hadislerde nakledildiğine göre, Hazreti Muhammed Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde, Medine’de yaşayan İran kökenlilerin “Nevruz” ve “Mihrican” kutlamalarından etkilenmiş.
Bu folklorik kutlamaların İslam cemaatinde “ümmetin tevhidi” ne, yani inananların birlik ve beraberliğine ters düşeceğini görerek, Ramazan ve Kurban kutlamalarının bu kutlamaların yerini almasını buyurmuş.
Müslümanlar, 30 Ramazan orucundan sonra yeme içme rahatlığına kavuşunca bunu “Ramazan Bayramı” olarak kutlarlar.
Bu bayramın kanunla düzenlemesi ne zaman yapılmış?
Fatih Sultan Mehmet döneminde…
Varlıklı insanların kutlaması mı?
Madem Ramazan sonrası ve bayram sonrası böyle bir yazı yazıyorum, bazı şeylere daha değineyim…
Çok ilginç!
Osmanlı dönemindeki bayramlar, genellikle saraydakilerin ve varlıklı insanların kutlamaları şeklinde geçermiş.
Saraya bağlı askeri ve mülki erkânın ve de saray çevresindeki zengin sınıfın düzenlediği merasim ve şenliklerle kutlanırmış bayramlar.
“Halkın bayram kutlaması” ndan pek söz edilmezmiş.
Belirli bir ekonomik ve sosyal seviyesi olanların, yani varlıklı kişilerin bayramı olarak benimsenmiş.
Dahası var…
Ramazan ve Kurban bayramları, bu üst ve üstün grubun, fakir ve güçsüzleri hatırlama, onlara yardım (gıda, para ve giyecek) yapma vesilesi olarak değerlendirilmiş.
Osmanlı’dan buyana değişen bir şey var mı?
Sevgili okurlarım, sizlerle, bayramlarımızla ilgili bazı bilgi ve görüşleri paylaştım.
Lütfen “dün”le “bugün”ü bir karşılaştırın!
Ramazan aylarında iftar yemeği düzenlemeler, fakir fukaraya yardım gayretleri…
Kurban bayramlarında yine fakir fukaraya et dağıtmalar…
Osmanlı’dan bu yana bayramların yapısında bir değişmenin olmadığını mı gösteriyor?
Bayramlar, yine varlıklı insanların fakir fukarayı ve güçsüzleri “hatırlama” günleri mi?
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.