Zaman zaman yıllar önceki arkadaşlarım aklıma gelir. Kimisi için sevinir, kimisi için üzülürüm. Benim en çok üzüldüklerim İzmit'ten ayrılıp ta dönmeyenler, en azından Birkaç yılda bir de olsa demiryoluna gelip (şimdi yürüyüş yolu) ulu çınarların altında yürümeyenlerdir. Yalın ayakta olsa Maşukiye deki yıllarım bana mutluluk vermiştir. Çobanlık yaparken bile huzurumuz vardı. Çelik çomak oynardık, ceviz ve kestane kazanma oyunu da vardı. Yaz gelince Sapanca Gölü'ne gider yüzerdik. Orada en çok sülüklerden, yüzen yılanlardan korkardım. Toplu iğneden olta yapar balık tutardık. Şimdi restoranlar vadisinden akıp gelen, coştuğunda köprüleri yıkan Aygır Derede'ki küçük şelalelerin düştüğü yerde oluşan gölcüklerde yüzmeye devam ederdik. Kuş kapanı kurardık. At kılından veya kabaktan, kışında elekten yapardık tuzağı. Dokuz yaşından itibaren av tüfeği kullanmaya başladık. Evde alet edevat olduğundan fişek yapmayı da öğrendik. Ama en büyük sorun fişeği ateşleyecek kapsülü yapabilmekti. Onu kibrit başından yapardık. Fakat üç kere çakarsın bir defa ya patlar ya da patlamazdı, vuracağımız kuşlarda kaçar giderdi. Gine sevinirdik, sırtımızda dipçiği yere değse de tüfek varya, o bize güç verirdi. İlkokul bitince İzmit Lisesi orta kısmına yazıldım. Maşukiye Tren İstasyonunda peron olmadığı için trenin basamaklarından elde çanta ile çıkmak çok zordu. İzmit'e taşındık. Çeket-pantolon, gravat ve okul şapkası ile gitmeye başladık. Okulumu çok sevdim, hala da seviyorum. Zaman içinde izci oldum, trompet takımındaydım. Voleybol, basketbol, oynadım, orta mesafe koştum, kalecilik yaptım. Bu arada sporculuk yapan can arkadaşlarım oldu. Hüdai Yavalar, Numan Yavalar, Erdinç Güneysu ve Doğan Orsoy ile günlerimiz geçti. İki değerli meslektaşım rahmetli Cavit Gençkaya ve Özkan Süner ile dostluğumuz ömür boyudur. Ben Kurucu Meclis'te iken aynı gün Yargıtay!a seçilmeleri hayatımın en mutlu anları içinde yer almaktadır.
Lise yaşantımız disiplinli, renkli, başarılı geçti. Nuri Başol hocamız hala hayatta ve sağlıklı. Onu görünce elini öpüyoruz. Bizden bir sınıf büyük abilerimizi bile çok sayardık. Arkadaşlarla demiryolunun korkulukları üzerinde kuş gibi tünerdik. Büyüklerimizi görünce iner selamlardık. Öğretmenlerimiz, hele de müdürümüz uzaktan göründüğünde ortadan kaybolurduk. Şimdilerde yok olan sevgi ve saygı vardı. Orta birden ikiye geçtim, köyde arkadaşlarla çaputlardan, hayvan tüyünden top yapıp güya futbol oynuyoruz. Değirmenbaşı denen yerdeki küçük düz alan bize yetiyordu. Bir gün oraya bir film ekibi geldi, akülü kameralar, reflektörler kuruldu. Nazmi Oğuz amca ve taze olimpiyat şampiyonumuz Gazenfer Bilge'de orada. Bir zat geldi bize bazı sorular sordu, yani bizi test etti. Bana sen gel film de rol alacaksın dediler. Yavuz Pastanesinin önünde Yanık Ömer'in siyah kocaman bir taksisi vardı, oyuncuları o getirirdi. O devrin en muktedir oyuncu ve rejisörü Sami Ayanoğlu, Fatih Sultan Mehmet rolüyle tanınıyordu. Baş kadın oyuncu ünlü tiyatrocu Nezihe Becerikli, ben de onun haylaz kardeşiyim. Eskiler bilir Kadri Ogelman, Talat Artemel, Hulusi Kentmen, (Onun ilk filmi) . Konu iki kardeş pehlivandan hangisi Kırkpınar Başpehlivanı olursa kızını ona vereceğini açıklayan babam, ablamın Hulusi Kentmen'le evlenmesine bu nedenle onay vermemesi üzerine kurulu bir hikaye idi. Konunun beldemizin güzide pehlivanları İrfan Atan ve Adil Atan'dan ilham alınarak yazıldığı söyleniyordu. Neyse epey uğraştık. Sonunda İzmit Kilez Deresi’nin kenarına geldik, orada ben büyük bir ceviz ağacında düşüyorum, boğulacakken beni Hulusi Kentmen kurtarıyor ve ablamın gözüne iyice giriyor. Ama ne yazık ki başpehlivanlığı kardeşi kazanıyor ve düğün düzenleniyor, nikah kıyılacakken başpehlivan kardeşi lehine masadan kalkıyor ve mutlu son. Cumartesi günleri 25 kuruşa Oğuz sinemasında öğrenci matinesi olurdu. Filmi arkadaşlarla orada seyrettik. Bütün spor dallarında rakibimiz olmadığı için Lise takımlarımız Kağıtspor, gölcük Deniz Gücü İzmit Gençlik gibi birinci lig ekipleri ile maç yaparlardı. Liseyi 1955 haziran, Ankara Hukuk Fakültesini ise 1959 haziran ayın da bitirdim.Artık İzmit'ten ayrılma zamanı yaklaşıyordu. Ben Ankara'dan ötesini görmemiştim. Doğuda mahrumiyet bölgesinde ne yapabilirim düşüncesine kapıldım. Askerlik esnasında oralara gider kendimi denerim diye düşünüyordum. O zamanlar yedek subaylık bir buçuk yıldı. Öyle baba parası ile kısa süre yapmak veya askerlikten kaçmak yoktu. Neyse Polatlı Topçu okulundan mezun oldum ve kura çekimi için heyetin huzuruna geldim. Ankara'dan görevli gelen bir yüzbaşı, “Sizi tanıyorum, Harbiye Basketbol takımına alalım,” dedi. “Sağolun Komutanım, kura çekmek istiyorum” dedim ve doğu yerine İstanbul'u çektim. Bir yıl, yirmi dört saat uykusuz nöbet tutarak siyasi mahkumların başında bulundum. Sonra İzmit'e döndüm, staja başladım. Müdürümüz Cevdet Bey, “Okuluna borcunu öde,” dedi'. Bir yıl Türkçe öğretmenliği yaptım. Bu kez kura çekmeye Ankara'ya gittim ve Kızıltepe'yi çektim. Elektrik yok ama huzur vardı. O zaman ki insanların sevgi ve saygısı, adalete güveni bana hiçbir eksikliği hissettirmedi. Halen bile Mardin lafı geçse veya bir Mardinli görsem heyecanlanırım.Bir diğer faktör de ikiz kardeşim dediğim Nurbanu başta olmak üzere yirmiden fazla kitabın yazarı olan ve Milli Mücadele adlı eseri ile Cumhuriyet Gazetesi ödülünü kazanan Teoman Ergül de Cumhuriyet Savcılığını çekmişti. Onun çok güzel bir daktilosu vardı. Başladık ilmi makaleler yazmaya, önemli hukuk dergileri yazılarımızı yayınladı ve kendimizi geliştirdik. Sonrasında Yapraklı, ihtisas için Roma, İzmit'e yakın diye Akyazı, Ankara ve İstanbul görevleri ile koşturdum durdum. 1982 yılında Kocaeli'yi temsilen parlamentoya giderek tekrar yuvama döndüm.
Otuz beş yıldır memleketimdeyim. Bu otuz beş yılıma Kocaelispor el koydu. 1952 yılında şimdi Kocaelispor'un bünyesinde kalan bir nevi lisemizin kulübü olan Doğanspor'da lisanslı oyuncu oldum. Kısacası Nasut Kayalar büyüğümüzden sonra en kıdemli benim galiba. 1982 yılında Ankara temsilcisi oldum. Sonrasında dört dönem ikinci başkan ve 25 yılda fazla da Divan Başkanı oldum. Benim işlerimin çokluğunda ilk defa dört dönem de eşim, Tunay Güray yönetimde yer aldı. Bayan yönetici olarak Türkiye'de ilk olduğunu zannediyorum. Hala KEV vakfının divan başkanı olarak uykularım kaçıyor.
Buranın Çenesuyunu içip, çınarların altında yürüyüp ve bizim zamanımız da Tütünçiftlik'te denize giren sonra kaybolup giden arkadaşlarımı bir türlü anlayamıyorum. İki örnek vermek isterim. Okulun voleybol takımının solak oyuncusu ve yüksek atlama birincisi Doğan Orsoy iyi arkadaşımdı. Onun zamanında takımımız Türkiye'de ilk üçe girmişti. Amerikalarda kaybolup gitti. Buna karşın, can dostum, Doğanspor'da birlikte basketbol oynadığımız Hüdai Yavalar mimarlığı kazandı, Darüşşafakada basketbol oynamaya başladı, milli takıma seçildi. Bir gün bir şeye kızdı ve duygusal davranarak Washington'un yolunu tuttu. Orada epeyi zorluk çekti. Allah’tan hayata erken başlayıp, kendini iyi yetiştirdiği için yılmadı. Çünkü hayat adamıydı o . Yazın karpuz satarak yol parasını çıkardı, 13-15 yaşında iken babasının demiryolu kenarındaki içkili restoranın da sızanları kapıdan fırlatmak görevi ona aitti. Yani basketbola erken başladı. Sonra üniversiteyi bitirdi çalıştı didindi ve iyi bir ekonomik düzeye ulaştı. En büyük hamlesi benim de gönülden desteklediğim bir Türk kızı ile evlenmesi oldu. Mirat Hanım onun bütün aktivitelerinde ön sırada yer almaktadır. Her yıl eli kolu dolu olarak İzmit'e gelir. Orta Okulumuzun bahçesine Atatürk Büstü koydurdu ve Atatürk köşesi yaptırdı. Anıt Kabir'e ve Üniversite'ye büyük katkılarda bulundu ve annesinin defnedildiği Tokat'a bir ilköğretim okulu yaptırdı. Üç yıl kadar önce izin verilmesi imkansız denen Washington'da izin alarak kamusal alana mükemmel bir Atatürk heykeli diktirdi. Şimdi özel günlerde oraya çelenk, çiçekler konuyor. Benim de fahri üyesi olduğum Amerika Atatürk Dernekleri Konfederasyonunun kurucu başkanı olup bu yöndeki çalışmaları örnek gösterilecek düzeydedir. İşte o da İzmitli. Her yıl gelir başta Nuri Hoca olmak üzere hepimiz hasret gideririz.Onunla övünüyoruz.
Biz İzmit'i seviyoruz.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.