Tasavvuf ve Türkiye

Türkiye’de tasavvuf konusu uzun süredir önemli tartışma alanlarından biri.

Ancak bu tartışma alanı daha ziyade tarikat ve cemaatler üzerinden şekilleniyor.

Cemaatlerin etkisinin artması veya artmaması, etkinlikleri perspektifinden eleştirenler ve destekleyenler mevcut.

Ancak genel kanaat özellikle cemaatlerin etkisinin son dönemde ciddi oranda arttığı yönünde.

Bu artışın sosyal ve siyasi sonuçları önemli olmakla birlikte benim açımdan bu sonuçları belirleyecek daha önemli bir husus var:

Hangisi olursa olsun, söz konusu cemaatlerin genelinin öncelikli amacı, mensuplarına alternatif bir “din eğitimi” vermektir.

Alternatiften kastım, birçoğunun mevcut din derslerini “düzenin” bir parçası görerek beğenmemeleri, “güzel ahlak” kazandırma noktasında yetersiz olduğunu düşünmeleri nedeniyle kendilerinin bu eksikliği giderme hususunda iddia sahibi olmalarıdır.

Tam da bu noktada zihnim zaman zaman tarihi tecrübemize kayar.

Zira o tecrübede tasavvuf dendiği vakit ilk akla gelen husus “edeb”tir.

O edep ki insanın önce kendini düzeltmekle mükellef olduğunu unutmamasını sağlar.

Allah katında kendi konumundan emin olamayan ve olamayacak insanoğlunun başkasının konumunu yargılama hakkını elde edemeyeceğinin bilincini verir.

Zan ile hareket etmenin insanın felaketine yol açacak bir davranış olduğunu gösterir ve bundan sakındırır.

Konuşurken “güzel bir üslup” kullanmayı, Cenab-ı Hakk’ın en önemli emirlerinden biri olarak görüp, insanları rencide ederek eğitim verilemeyeceğinin anlaşılmasını sağlar.

Önemli olanın kişileri kazanmak olduğunu, dışlamaktan ziyade kucaklayıcı olmanın İslam ahlakının temel ilkelerinden biri olduğunu ahlaki bir tutum olarak aşılar.

“Benden” olanın “benden” olmayana üstünlüğünü sadece “Allah”ın tayin edeceğini, kimsenin başkasının iman ve takvasını ölçmeye yetkili kılınamayacağını öğütler.  

İlahiri…

İnsanın nefsini terbiye yolu olarak ortaya çıkan tasavvuf kültürünün en temel ilkelerinden bazıları minvalinde aklıma bunlar gelince bu kez bir soru şekilleniyor zihnimde:

Türkiye’de etkisi arttığı söylenen cemaat ve tarikatların Türkiye’deki ahlaki gelişime katkıları nedir?

Bazılarının ahlaki mesele denince ilk akıllarına gelen ve tartışmayı adet haline getirdiği öncelikli konulardan biri olan “kadın” üzerindeki söylemlerine bakıldığında, ya da kendilerinden olmayan, kendileri gibi düşünmeyenlere dair “eleştirilerin” üslup ve niteliği dikkate alındığında insanın “edeb”ten bahsetmesi mümkün müdür?

Peki, “edeb”in olmadığı yerde İslam ahlakından bahsedilebilir mi?

Bahsedilemez elbette.

Bahsedilemediği içindir ki bugün din eğitimine “alternatif” olarak ortaya çıkan birçok topluluğun ahlaka katkıda bulunmak şöyle dursun ahlakın içinin boşaltılmasına vesile olma tehlikesi söz konusu.

Zira dindarlık ahlak olmadan düşünülemez.

Ve söz konusu ahlakın en temel unsuru da edeptir.

Gören var mı?

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Banu Gürer - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

02

Ebru Sözmen - KIYMETLİ DAVA BÜYÜĞÜMÜZ BABANIZA C.ALLAH'dan ŞAFİ SIFATIYLA ACİL ŞİFALAR NİYAZ EDİYORUM... ÖNCELİKLE HER NE OLURSA OLSUN İFTİRA ETMEYİNİZ BUYURAN PEYGAMBER ÜMMETİYİZ.............; AMA MAALESEF MÜNAFIK VE TAKİYECİ CENAHDAN MUHTEREM HALANIZ MERAL AKŞENER'e YÖNELİK İFTİRALARI ESEFLE GÖRÜYOR, ALENEN DESTEKLEYEN, KATKIDA - İMADA BULUNAN VE YALANA İNANAN, YALANDAN BESLENEN TÜM GÜRUHU AYNEN ALLAH'a HAVALE EDİYORUM... YALANA DEĞİL BEYANA İTİBAR EDEREK; KÜLLİYEN RED EDEREK... KARDEŞLİK, ÜLKÜDAŞLIK HUKUKU ADINA VE VİCDANEN ŞİDDETLE KINIYORUM .....

Banu Gürer

'' Ah'ımdır!...

Türkiye'de çok uzun süredir sözün adeta hiçbir kıymetinin kalmadığını, azımsanmayacak bir kitlenin beyan, bilgi ve hakikat yerine zan, yalan ve iftira ile hareket etmekten, "kanaat" sahibi olmaktan çekinmediklerini, üstelik bunun en bariz örneklerinin kendini "dindar" olarak tanımlayan bir grup insan tarafından ortaya konulduğunu müşahede ediyoruz.

Babamın kansere karşı hayat savaşı verdiği şu günlerde kıymetli halam Meral Akşener'e yönelik olarak, meş'um ve menfur darbe girişiminden bu yana terör örgütü ve cemaat bağlantıları kurmaya yönelik hız kazanan iftira, yalan ve zan kampanyalarını düzenleyen, zımnen ve alenen destekleyen, iştirak eden, katkıda ve hatta imada bulunan tüm güruhu Allah'a havale ediyorum!

Belirtmek isterim ki aile olarak biz siyasi mücadelelerle yeni tanışmadık. Ancak bu kadar şerefsiz ve haysiyetsiz olanı ile ilk defa karşılaşıyoruz. Üstelik bu haysiyetsizliğin, bir kısmıyla siyasi ve dini, bir kısmıyla dini değerlerimizin ortak olduğunu düşündüğümüz bir kitlenin bazı mensupları tarafından yapılıyor olması esefimizi ikiye katlamaktadır.

Tüm bu manzaraya binaen, korkunun ve acizliğin acınası bir ifadesi olan bu taarruza karşı halimizi Yüce Mevla'ya arzediyorum. Söz konusu güruhun ahlaki durumlarını göz önüne alınca kendileri için kıymet-i harbiyesi var mıdır bilemem ancak hem bu dünyada hem de ahirette hakkımızın helal olmadığını ilan ediyorum.

Son söz olarak, ilk emri "Oku!" olan bir dinin bazı mensuplarını, bu emre uymaya davet ediyorum. Okuyun ki slogan ve zan yerine söyleyecek daha tutarlı ve ülke için faydalı fikirleriniz olsun.''

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 30 Mayıs 17:45
01

Eyüp AKIN - Tasavvufta yozlaşma var .Gençlerin,çocukların yaşlıların yoksulların sorunlarına el atan bir ekol var mı alkol bağımlısına el uzatan Mevlana gibi tasavvuf ehilleri var mı?

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 30 Mayıs 17:45


Anket Başiskele belediye seçimlerinde hangi adaya oy verirsiniz?
Tüm anketler