Türkiye’de olan biteni anlamak için ABD'deki o makaleyi okumak şart!

Sevgili okurlarım, ülke olarak “olağanüstü bir dönem”den geçiyoruz.

Artık bunun saklanır gizlenir tarafı kalmadı.

Toplum tedirgin.

Herkesin sinirleri gergin.

Her gün kan akıyor…

Her gün analar ağlıyor…

Bunun “siyasi bedeli” olması lazım, ama kimse bedel ödemeye yanaşmıyor.

İçişleri Bakanı Efkan Ala, her olayın ardından “bahane” üretiyor…

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, her olaydan sonra, “ambulansların patlama yerlerine zamanında yetişmesiyle” övünüyor…

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ deseniz, “konu mankeni”nden farksız.

Özetle, devleti yönetenler yaşananların sorumluluklarını üstlenmiyorlar, her olayı “içteki hainler”e ve “dış mihraklar”a havale edip işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar.

Aynı anda hem Birleşmiş Milletler’e, hem Avrupa Birliği’ne, hem Rusya’ya, hem de Amerika Birleşik Devletleri’ne saldırıyorlar.

Sonuçta…

Yığınla siyasi ve ekonomik sorunumuz var.

Bu sorunlar her geçen yıl azalmıyor, artıyor…

Toplum, etnik ve dinsel yönden ayrıştırıldı.

Toplum, “AKP’liler” ve “AKP’li olmayanlar” diye ikiye bölündü.

Devlet de, halk da, sanayici de, esnaf da, tüccar da gırtlağına kadar borç içinde.

Ve böylesine kötü şartlar içinde, üstüne üstlük dünyada yalnızız.

Herkesle küs, herkesle kavgalıyız.

Dostumuz diyebileceğimiz tek bir ülke yok!

Yıllardır gevelediğimiz “ABD ile stratejik ortağız” böbürlenmesinin “palavra” olduğu da nihayet anlaşıldı.

Dış siyasete biraz ilgi duyanlar bilirler…

ABD, menfaati olduğu her ülke ile menfaati devam ettiği sürece “stratejik ortak”tır.

Menfaati yoksa, yüzüne dahi bakmaz.

Silkeler atar!

Türkiye, ABD ile ilişkilerinde tam böyle bir noktada.

ABD, bölgemizde, “başka devletlerle ve terör örgütleriyle ilişki kurmayı menfaatine daha uygun” gördü, Türkiye’yi “dışarıda” bırakıverdi.

“Türkiye” derken, yıllardır Türkiye’yi yöneten Recep Tayyip Erdoğan ve ekibini…

Türkiye şimdi şokta!

“ABD’ye tam teslimiyet”ten, “kapı dışarı edilme”nin şokunu yaşıyor.

Devletimizi yönetenlerin mimiklerine bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.

 

Önce ABD ile ilgili birkaç söz

Sevgili okurlarım, 50’ye yakın ülkeye gittim, ABD’ye gitmek kısmet olmadı.

Bu ülkeyi, farklı kaynakları okuyarak anlamaya çalışıyorum.

Anlayabildiğim kadarıyla…

*ABD, kendini, özellikle 2.Dünya Savaşı’ndan sonra, “Tanrı tarafından dünyaya düzen vermekle görevlendirilmiş süper bir güç” olarak görmeye başladı.

*Dünyada önemli olan ABD idi, diğer devletler sadece ABD’ye hizmet etmek için vardı.

 *Kendisine, gerektiği gibi hizmet etmeyen ülkelere gerektiği zaman “balans ayarı” çekmek, doğal hakkıydı.

*Balans ayarı çekerken, ihtiyaç duyması halinde, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya gibi bazı Avrupa Birliği ülkelerinin desteğini de alabilirdi.

Olayları değerlendirirken, yukarıda yazdıklarımı ne olur sürekli hatırlayın!

 

O makale, ABD-Türkiye ilişkilerinin ne durumda olduğunu ortaya koyuyor

Sevgili okurlarım, Marc Edelman ve Morton Abramowitz isimleri bizlere yabancı değildir.

ABD’nin eski Türkiye Büyükelçileri…

Bu iki büyükelçinin, geçenlerde Washington Post Gazetesi’nde ortak imzalı bir makaleleri yayınlandı.

Türkiye üzerine…

Daha doğrusu, ülkemizin yönetimiyle ilgili.

Diyeceksiniz ki, “Ne var bunda? Ne yazmışlarsa, yazmışlar… Yazdıkları kendi düşünceleridir…”

Öyle değil işte!

ABD’yi çok iyi tanıyan bir dostumdan öğrendim…

ABD’de, “yarı resmi” diyebileceğimiz gazete ve dergiler varmış.

Devleti yönetenlerin, direkt söylediğinde “şık kaçmayacak” görüşleri, bu yayın organlarında makale veya röportaj olarak yayınlanırmış.

İki büyükelçinin bu makalesini de “bu yönüyle değerlendirmek” gerekirmiş.

Yani bu makalede belirtilen görüşler, aslında ABD’nin Türkiye’ye mesajıymış.

 

İşte, Erdoğan’ı istifaya çağıran o makale!

Washington Post Gazetesi’nde yayınlanan o makalenin Türkçeye çevirisini okudum.

Sizin de okumanızı istiyorum.

Daha önce bölük pörçük okuduysanız bile tekrar okuyun!

Ülkemizi yönetenlerin ruh halini, bu makaleyi okuduktan sonra daha iyi anlayacaksınız.

İşte makalede verilen mesajlar:

*Türkiye’de en çok satan gazetenin de içinde olduğu, ülkenin önde gelen medya gruplarından birine hükümetin el koyması, Erdoğan’ın kendi ülkesinin potansiyeline nasıl ihanet ettiğinin son göstergesi.

*Erdoğan ve onun liderliğindeki AKP 2003′te iktidara geldiğinde Türk ekonomisini ve Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerini güçlendirdi. AKP, AB üyeliği için çalıştı, askerin Türk siyaseti üzerindeki hâkimiyetine son verdi ve Türkiye’nin çok uzun süredir devam eden Kürt sorununa barışçı bir yol bulmaya çalıştı. 2012′ye kadar Erdoğan kendine güvenli bir şekilde “parlak bir geleceğimiz var” diyordu. Yaklaşık 10 yıllık bir siyasi istikrar, ekonomik büyüme ve artan uluslararası onayla birlikte,, Türkiye’de Cumhuriyet’in 100. yıldönümü olan 2023′de, Türkiye’nin hem bölgesinde hem de dünyada en büyük güçlerden biri olacağını söylüyordu.

*Bugün, Türkiye’nin geleceği karanlık görünüyor. Ülkeyi büyüklüğe taşımak yerine, Erdoğan Türkiye’yi otoriterliğe, ekonomik yavaşlamaya ve iç savaşa sürüklüyor. Açıkcası, şu andaki Erdoğan yönetiminde Türkiye’de demokrasinin gelişmesi mümkün değil. AKP’nin başlangıçta vaat ettiği dönüştürücü reformlar, temel özgürlüklerin ve yasal hakların sistematik ihlaline yol açar hale geldi. AKP’nin topluma verdiği askerin demokrasiye uymayan hareketleri konusunda hesap vereceğine ilişkin müjde denemesi ancak siyasi muhaliflerin üretilmiş kanıtlarla suça bulaştırılmasına ilişkin şov mahkeme olarak kaldı.

*Hükümetin ilk dönemlerinde medyaya yönelik müdahale- 2009′da bir medya patronuna 2.5 milyar dolarlık vergi borcu çıkarılması, 2007′de bir gazeteye muhalif bir köşe yazarını işten atması konusunda yapılan zorlama- AKP’nin bugün gazetecileri hapse atarak ya da muhalif medya organlarına hükümet tarafından el konularak, basının susturulması konusundaki geniş kapsamlı çabalarının sadece işaretini vermişti. Erdoğan’ın zalim taktiklerinden sivil toplum da kurtulamadı; 2013′te, İstanbul Gezi Parkı’ndaki hükümet karşıtı protestolar ölümcül polis şiddetiyle karşılaştı.

*Türkiye’de son dönemde yaşanan gelişmeler tüyler ürpertici klişeleri ve 20. yüzyıl totaliterliğinin karanlık zamanlarını akla getiriyor. Bir AKP milletvekili öncülüğündeki güruh birkaç gün önce Erdoğan tarafından eleştirilen gazetenin ofislerine saldırdı. Aralarında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de olduğu bazı AKP üyeleri, partinin resmi internet sitesindeki kurucu üyeler bölümünden çıkarıldılar. Aralarında 13 yaşındaki bir erkek çocuğunun da olduğu binlerce kişi Erdoğan’a hakaret etmekten gözaltına alındı, bir kadın mahkemede bizzat kocası tarafından Erdoğan’a hakaret etmekle suçlandı.

*Aralarında dini azınlıkların da olduğu on binlerce çocuk ya İslami okullara gönderildi ya da zorunlu İslam dini eğitimine tabi tutuldu. Şimdi, Erdoğan Türk Anayasası’nı cumhurbaşkanı olarak gücünü genişletmek için değiştirmeye uğraştıkça, bu tip ihlaller de büyük bir ihtimalle birer standart kural haline gelecekler.

*Otoriter liderler genellikle kendi iktidarlarını, vatandaşlarına istikrar ve zenginlik getirdiklerini söyleyerek haklı çıkarırlar. Türkiye’de Erdoğan’ın politikaları bunların her ikisini de halkın erişiminin ötesine taşıdı. Suriye’deki aşırı grupları destekleyen ve bunlara silah sağlayan Türkiye, şimdi zamanında büyümesine yol açtığı terörizmin tehlikeli geri tepmesiyle karşı karşıya. İstanbul ve Ankara’daki bombalı saldırılar şok edici katliam görüntüleri yarattı. Ancak Türkiye hala Suriye’deki Kürt grupların- IŞİD ya da El Nusra’nın değil- Suriye için en büyük tehlike olduğu konusunda ısrar ediyor.

*Bu otoriterlik ve istikrarsızlığın sonuçları Türkiye’nin turizm endüstrisinde tehlike çanları çaldırarak ve yabancı yatırımcıları kaçırarak, pek çok ekonomistin Türk ekonomisinin geleceği konusunda endişe etmesine yol açıyor. 2008′de Türk lirası neredeyse bir dolara eşitti. Ancak şimdi döviz kuru 1 dolar için 3 TL seviyesine geldi. Ve Türkiye’nin milyonlarca Suriyeli sığınmacıya bakma çabaları gerçekten etkileyici olsa da, bunun Türk ekonomisine sonuçları olduğunu artık sıradan Türk vatandaşları da farkında.

*Daha da kötüsü, AKP ile PKK arasındaki müzakerelerin geçen yıl çökmesi, Türkiye’deki çatışmaların çözüleceğine dair umutları yok etti. PKK, geçmişi barış için ideal bir ortak olamayacak kadar şiddet dolu bir terör örgütü. Buna rağmen, Türk halkının kendi hükümetlerini müzakerelerin başarısız olmasından sorumlu tutma hakkı var.

*Şimdi Türk askerleri ve sivilleri daha da kötüleşmiş olan bu sorunda ölmeye devam ediyorlar ve hükümetin bunu sona erdirecek ya da bu savaşı kazanacak gerçekçi bir planı yok. PKK’nın bir fraksiyonu tarafından 17 Şubat’ta Ankara’da gerçekleştirilen korkunç bombalı saldırı Türkiye’nin 1970′ler ve 80′lerdeki ülkeyi kırıp geçiren iç savaşa döndürebileceğinin işaretini veriyor.

*Hala güçlü, istikrarlı ve demokratik bir Türkiye’nin mümkün ve gerekli olduğuna inanıyoruz. Bu ancak, bu amaçları benimseyen ve taahhüt eden bir hükümet gerektiriyor. Eğer Erdoğan hala ülkesine parlak bir gelecek vermek istiyorsa, ya reform yapmalı, ya da istifa etmeli.

 

Son bölüme dikkat ettiniz mi?

ABD’li iki büyükelçinin Washington Post Gazetesi’nde yayınlanan makalesini okudunuz…

Daha önce de belirttim, bu makaleye, “ABD yönetiminin Türkiye’ye öğüdü” gözüyle bakmak gerekir.

Her konuya değinmişler…

*”Türkiye, Erdoğan liderliğinde istikrarsızlığa gidiyor” demişler…

*”Erdoğan, ülkeyi iç savaşa sürüklüyor” demişler…

*”On binlerce çocuk zorla İslami okullara gönderiliyor” demişler…

*”Suriye’deki aşırı gruplar silahlandırılıyor” demişler…

*”Türk turizmi ve ekonomisinde tehlike çanları çalıyor” demişler…

*”Türk halkının çözüm sürecinin başarısızlığını sorgulama hakkı var” demişler…

Ve en sonunda…

*”Erdoğan ya reform yapmalı, ya istifa etmeli” demişler…

Ancak “reform yapmalı” ifadesini öyle nazikçe kullanmışlar ki, “reform yapmalı” sözünü, “kafayı değiştirmeli” veya “hatalarından vazgeçmeli” şeklinde anlamak daha doğru olur.

 

ABD’nin bu yaptığı içişlerimize karışmak mı?

Evet, tam öyle!

Ama burada suçlu ABD değil…

*ABD ile ilişkileri bu noktaya getirenlerde.

*ABD’nin emperyalist isteklerine (iktidarda kalma pahasına) bugüne kadar kayıtsız şartsız “evet” diyenlerde…

*ABD’nin oyununa gelenlerde…

*Dünya siyasetini tam okuyamayanlarda…

*Hacmine bakmadan bölge siyasetine yön vermeye kalkanlarda…

Ve tabii…

*Yıllardır bu kötü gidişi onaylayanlarda!

Yapacak bir şey yok, başımıza geleni çekeceğiz!

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar M.Tanzer Ünal - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

01

Ali Osman YILDIRIM/Çevre Yük. Müh. - Sayın M.Tanzel ÜNAL! Ülkemizin olağan üstü dönemlerden geçtiği ve Ülke insanımızın büyük bedeller ödediği ortada. Ancak son bir kaç asırdır dünyamıza hakim olan Batı eksenli vahşi kapitalizmin şu anda da dünyamızı nasıl yaşanmaz hale getirdiği, tüm milletleri esareti altında köle gibi yaşatmak istediğini sizler bizden daha iyi biliyorsunuz. bu insanlıktan yoksun vahşi sistemiz yaşanan 2 dünya savaşında milyonlarca insanın ölmesine ve milyonlarcasının sömürgeleştirilmesine yol açtığını da biliyor olmanız gerekir. Bu kahpe düzene Sayın Cumhur Başkanımız başkaldırdı diye onu suçlu ilan etmek büyük bir gaflet olsa gerek. zira aynısını 2. Abdülhamit'e de yaptıklarını sizler bilmeniz ve anlamanız gerekir. Ancak biz millet olarak hiç bir zaman insanlığa zulmetmedik. hak ve adalet dağıttık. ve bu zulüm düzeninin elbet payidar olmayacağını sonsuz kudret sahibinin bu zalimlerin saltanatına son vereceği de muhakkaktır. imdi! bir kaç asırdır dünyanın mazlum milletlerine hayat hakkı tanımayan ve kan kusturan bu sistemin ve taşeronlarının tehditlerine mi boyun eğeceğiz? onların talimat ve tavsiyelerine göre onların önünde diz çökmemiz mi gerekiyor? Hayır! milyon kere Hayır! biz bu dünyaya onurumuzla, adam gibi yaşamak için geldik. Hakim güçler ne kadar şiddetli gelirlerse gelsinler Anadolu insanı olarak bizler bu mücadeleyi sonuna kadar vereceğiz. Çünkü insanlığım kurtulması için; bu kahpe ve insanlık dışı vahşi kapitalist düzenin değişmesi gerekir. Onlara itaat ederek yeni nesillerimize gün yüzü göstereceğimize inanıyorsak aldanıyoruz. zira tarih buna şahittir. bu yazıyı hiç bir zaman politikaya bulaşmamış, vatanını seven, insan gibi yaşama arzusunda olan biri olarak yazıyorum.

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 16 Mart 17:30


Anket Başiskele belediye seçimlerinde hangi adaya oy verirsiniz?
Tüm anketler