Türkiye’nin getirildiği nokta: Paşalar içeri, Apo dışarı!

Yaaa… İşte böyle!
Ömrümüz varmış, bu günleri de gördük.
Bir gün deselerdi ki, “Gün gelecek, teröristlerle savaşan generaller hapse atılacak, Türkiye’yi bölmeye kalkan, 40 bin vatandaşın katili teröristbaşı Abdullah Öcalan ise serbest bırakılacak”, inanır mıydınız?
Demek, “olmayacak” ve “olmaması gereken” şeyleri günümüz Türkiye’sinde yaşamaya başladık.
Türkiye, bir “akıl tutulması” içinde. Yaşadıklarımızın başka açıklanabilir tarafı yok.
“Apo’nun serbest bırakılması da nereden çıktı?” diye sormayın.
Gidiş, o gidiş!
Aha şuraya yazın! Apo, “üç vakte” kadar serbest kalacak.
Nereden mi çıkardım?
Bunu bilebilmek için “çok akıllı” ve “çok uyanık” olmaya gerek yok.
Adı üstünde, “müzakere” yapılıyor…
Müzakerede “taraflar” vardır.
Burada “2 taraf” var.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti…
Ve PKK…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 700 bin kişilik ordusu mevcut.
NATO’nun ikinci büyük ordusu…
PKK ise, ister kabul edin ister etmeyin, Batı’nın, yani ABD ve Avrupa’nın, bölgedeki “silahlı timi” dir.
Anlayacağınız “yerli malı” değildir.
Batı’nın hedefleri doğrultusunda hareket eder.
Hedef, Türkiye’yi bölüp parçalamaktır.
Bu konuda proje yapılmış, adına da BOP (Büyük Ortadoğu Projesi” denmiştir.
Biliyorsunuz, bu projenin eş başkanlığına da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan getirilmiştir.
Erdoğan, eş başkanlığını gururla açıklamıştır.
BOP’a göre, Türkiye dahil, 22 ülkenin sınırı değişecektir.
İşte olup bitenlere bu çerçeveden bakmak gerekir.
Kürt sorunuymuş…
Demokratik sorunmuş…
Bunlar fasa fiso!
Şimdi tekrar “müzakere” işine dönelim.
Müzakerelerde, “almak” ve “vermek” vardır.
Bir şey alırsın, başka bir şey verirsin.
“Ben hiçbir şey vermedim, hep aldım” demek mümkün değil.
İşin tabiatına aykırı…
Şimdi PKK ve Apo ile müzakereler yapıldı.
Oslo’da, İmralı’da, belki Kandil’de…
Devletin istediği ne?
PKK, silah bıraksın!
İyi de, bıraksın da, sen ne verdin veya vermeyi taahhüt ettin?
Siz, Apo’nun yerine kendinizi koyun!
Devlet sizin ayağınıza gelse, neleri şart koşarsınız?
Olmazsa olmaz şartlarınız neler olabilir?
En başta “kendi hürriyetinizi” istersiniz değil mi?
Sonra da BOP Projesi’ndeki “Kürdistan”ı…
Veya ara bir dönem için “özerkliği”…
Devlet derse ki, “Ben bir şey vermediğim halde PKK silah bırakacak”, buna daldaki kargalar bile güler.
O nedenle…
Apo ile müzakerelerde “ne alındı, ne verildi”, tüm ayrıntılarıyla bu millete anlatmak zorundasınız.
Bu topraklar, bu memleket babanızın malı değil, İmralı’ya gidip “tapu işlemi” yapamazsınız.
Pazarlığın gizlisi saklısı olmaz.
Devlet yönetiminde “şeffaflık” ve “hesap verebilirlik” esastır.
Toplumun karşısına çıkıp dersiniz ki, “PKK silah bırakacak, ama karşılığında da şunları istiyor. Ne dersiniz, verelim mi?”
Sandığı ortaya koyup, halka sorarsınız.
Tabii, cesaretiniz varsa.
“Ben salıverdim” deyip, Apo’yu bırakamazsınız.
“Ben verdim” deyip, bu memleketin bir karış toprağını veremezsiniz.
**********
Sonra…
Şu olup bitenlere ne dersiniz?
Önce, “Apo ile görüşen namerttir” ifadesi…
Arkasından “Biz görüşmedik, devlet görüştü” safsatası…
Kabullenme…
Toplumu sürece alıştırma…
Bir anda “dayılanma” ve “hiddetlenme”…
Tekrar “idamı” gündeme getirme…
Milletvekili- terörist kucaklaşması için “dokunulmazlık” tehdidi…
Aniden yumuşama…
“Apo’yu bir enstrüman olarak kullanıyoruz” sözleri…
Açıktan açığa görüşme…
Apo’yu yandaşlarıyla görüştürme…
Yine Apo’nun, “Süreç sabote edilmez, bir yol kazası yaşanmazsa, devlet ile süren müzakereler olumlu bir seyre girerse, önümüzdeki aylarda önemli adımlar atılabilir. Bu süreçte herkes sabırlı olacak. Benim dışımda bir irade arayışını kabul etmem” değerlendirmesi…
Evet, bu olup bitenlere ne diyorsunuz?
Bana sorarsanız…
Hükümetin, terörle mücadele konusunda belirli bir stratejisi yok.
Bir gün esiyor gürlüyor…
Ertesi gün bakmışsın, “kucaklaşıyorlar” diye eleştirdikleri teröristi, teröristlerin başını kendisi kucaklıyor.
Dağda teröristle kucaklaşmak suç da, İmralı’daki terörist başıyla görüşmek, müzakere etmek suç değil mi?
Teröristlerle masaya oturmak, “teslimiyet” ve “Türk milletine ihanet” değil mi?
*******
Aklıma şu geliyor.
Başbakan Erdoğan, şubat ayı içinde ABD’ye, Obama’ ya gidecek ya…
Giderken “somut çözüm” mü götürmek istiyor?
Veya kendisine, “Somut çözümle gel!” mi denildi?
Bu telaş bundan mı?
Bu, 180 derecelik dönüşümün bir nedeni olmalı!
Bir gün “idamdan” ve “dokunulmazlıktan” söz ederken, ertesi gün aynı kişilerle “barış güvercini” uçurtmak neden?
Bunun altında bir iş var.
Yakında kokusu çıkar.
Bekleyip göreceğiz.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar M.Tanzer Ünal - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket Başiskele belediye seçimlerinde hangi adaya oy verirsiniz?
Tüm anketler