Yaşadıklarımızdan ders çıkarmasını bilelim

Sevgili okurlarım, bugün 15 Temmuz hain darbe girişiminin yıldönümü.

Bundan böyle artık her 15 Temmuz’u “Demokrasi ve Milli Birlik Günü” olarak anacağız, kutlayacağız…

Bir yıl önce bugün; ülke olarak, devlet olarak, millet olarak bir “büyük felaket” yaşadık.

Bir gecelik kâbus…

Bir grup hain, sadece iktidarı değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ortadan kaldırmak için darbe yapmaya kalktı, cevabını da halktan aldı.

Konunun ayrıntılarına girmeyeceğim…

“O olmuştu da bu olmuştu da” diye sokak muhabbeti yapmayacağım.

Yaşanan olayları, tarih yargılar.

Tarih, günü zamanı geldiğinde, 15 Temmuz’la ilgili bilinen ve bilinmeyenleri toplumun önüne koyar.

Bugün bilinmeyenler, yarın bilinir olur.

Varsa, yanlış biliniyorsa, yarın doğrusu ortaya çıkar.

Ben olaya bu gözle bakıyorum.

Bu nedenle ben bu felaketin; yıllarca aynı formatta, aynı hamasi sözlerle anılmasına ve kutlanmasına karşıyım.

Elbette şehitlerimiz için dua edeceğiz, elbette gazilerimizi hatırlayacağız, ama bu felaketin bitmez tükenmez bir siyaset malzemesi yapılması ülkemize bir şey kazandırmaz.

 

Yaşadıklarımızdan ders çıkaralım, önümüze bakalım

Ülkeler, yaşadıkları olaylara takılıp kalmamalı.

Yaşadıklarından ders çıkarıp önüne bakmalı.

Bunu yapmazlarsa sıkıntı çekerler…

Zaman kaybederler…

Psikolojileri bozulur…

Sağlıklı kararlar alamazlar…

Düven süren gözü bağlı camızlar gibi aynı harman üzerinde döner dururlar.

Bu nedenle ben de diyorum ki…

Tamam, hain darbe girişimi yapıldı.

Tamam, bu darbe girişimini unutmamamız gerekiyor.

Tamam, darbecilere en ağır ceza verilsin.

Ama aradan bir yıl geçti.

Devletin değişik mekanizmaları bu konuda üzerlerine düşen görevi yerine getiriyorlar.

Artık devletin üst yönetimi, bu konuyu gündeminden çıkarsın.

Siyasetçiler, FETÖ üzerinden siyaset yapmayı bıraksınlar.

Artık gına geldi, yat kalk FETÖ!

Televizyonu aç, FETÖ…

Gazeteyi çevir, FETÖ…

 

Bu konu, toplumun içini karartıyor

Türkiye gibi dinamik bir ülkenin FETÖ’te takılıp kalmaması gerekir.

Bizim, huzura ihtiyacımız var…

Bizim, birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var…

Bizim, sevgiye ihtiyacımız var…

Bizim, yeni bir ülkü etrafında birleşmeye ihtiyacımız var.

Bizim, kalkınma heyecanına ihtiyacımız var…

Bizim, üretim hamlesine ihtiyacımız var…

Bizim, ulusal bir başarıya ihtiyacımız var…

Bizim, ülkemizin değerini anlayabilmeye ihtiyacımız var…

Oysa geldiğimiz nokta ortada:

Gerilim…

Kutuplaşma…

Acı…

Gözyaşı…

Türkiye, böyle bir iklim içinde nasıl yaşayabilir, nereye gidebilir?

 

Yaşadıklarımızdan nasıl ders çıkaracağız?

Önce şunu belirteyim…

FETÖ, yerel değil, emperyalist güçlerin bir enstrümanıdır.

Türkiye’yi ele geçirme projesinin bir parçasıdır…

Özellikle ABD’nin himayesinde yurt içinde ve yurt dışında büyümüş, bu hale gelmiştir.

FETÖ büyürken, gelişirken, serpilirken; ne yazık ki, devletimizi onlarca yıldır yönetenler de bu gruba destek vermişlerdir.

Birkaç ismi hariç tutarsak, devletimizi şimdiye kadar yönetenler arasında, bu cemaatle ve bu cemaatin başındaki zatla ilgili “övücü sözler” söylemeyen var mı?

Hiçbir konuşma, hiçbir yazı kaybolmaz.

Açın arşivleri bakın, kimler, şimdi terör örgütü lideri ilan edilen bu şahısla ilgili ne söylemiş?

Kimler, ABD’ye gidip elini öpmüş?

Kimler, bu örgütün yurt içinde ve yurt dışında yayılıp güçlenmesi için kararlar almış, talimatlar vermiş?

Kimler, madem terör örgütü, bu örgütün banka açmasına izin vermiş, gazete ve televizyonlarını desteklemiş, okul ve dershanelerine alkış tutmuş?

 

Devlet yöneticilerimizin bu konuda vebali büyük

Ben, “o veya bu” diye ayırmıyorum.

Salt AKP dönemini de suçlamıyorum…

İz sürün, gidin 70’li-80’li yıllara kadar.

Gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin bu konuda ihmali, kusuru, suçu var.

Ama az, ama çok…

Kimse suçunu kabul etmese de, her iktidar döneminde neler olup bittiği ortada.

Veya herkes vicdanına sorsun, cevabını alır.

En hassas terazidir vicdan!

Hatırlayın o günleri, bir zamanlar…

*FETÖ’cü olmak bir statüydü.

*Ancak FETÖ’cü olanlar ihale alabiliyordu.

*FETÖ’cü olanların milletvekili ve belediye başkanı olma şansı vardı.

*FETÖ’cü olanlar vali, emniyet müdürü, genel müdür olabiliyordu.

*FETÖ’cü olanlar bürokraside terfi edebiliyordu.

*FETÖ’cü olanlar resmi dairelerde işlerini yaptırabiliyordu.

Anlayacağınız…

Hani bugün “Ne kadar da çok FETÖ’cü varmış” diyoruz ya, bu kadar vatandaşın FETÖ’cü olmasında, vatandaşı FETÖ’cü olmaya zorlayan, FETÖ’cü olmayı avantajlı hale getiren siyasetçilerin ve devlet yöneticilerinin hiç mi günahı yok?

 

Devleti, devlet gibi yöneteceksin

Devlet yönetimi, ciddi iştir.

Devleti, kendi kuralları içinde yöneteceksin.

Eğer sen, devlet yönetimini bir cemaatle paylaşırsan…

Eğer sen, devlet gücünün bir kısmını bir cemaate verirsen…

Sonunda kaçınılmazdır, kavga çıkar.

Devlete sızmışlarmış…

Bunlar çok acayip insanlarmış, kendilerini gizlemişlermiş…

Hepsi fasarya!

Şunun için fasarya…

Fazla örneği var, ama ben bir tanesini vereyim.

2000 yılında, 17 yıl önce, DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Fetullah Gülen hakkında “terör örgütü lideri” olmak suçlamasıyla dava açtı mı, açmadı mı?

Açtı…

Daha önceki tarihlerde de Fetullah Gülen’i suçlayıcı benzer müfettiş raporları var mı, yok mu?

Var…

Daha ne?

Devletin savcısı, devletin müfettişi; Fetullah Gülen’i terörist başı diye devleti yönetenlerin gözüne sokuyor, devleti yönetenler oralı olmuyor.

Daha ötesi, dava açan savcının ve rapor düzenleyen müfettişlerin başına gelmeyen kalmıyor.

Bütün bunlar ne zaman oluyor?

Yıllar yıllar önce…

AKP öncesi dönemde de devleti yönetenler gözlerini kapamış, kulaklarını tıkamış…

AKP gelmiş, “cemaate göz yumma, cemaatle işbirliği etme” hatasına onlar da düşmüş.        

Dedim ya…

FETÖ, emperyalist bir enstrüman…

Emperyalist güçler, her iktidar döneminde FETÖ’yü himaye ettirmiş.

Türkiye’yi ele geçirmek için bakmışlar, beslemişler…

 

Şimdi ne yapmalıyız?

Yazımın başında yazdım, sonunda da yazayım…

*Ülke olarak, devlet olarak, millet olarak başımıza bir bela geldi, atlattık kurtulduk.

*Yaşadığımız bu felakete takılıp kalmayalım.

*Ders çıkaralım, yolumuza devam edelim.

*15 Temmuz’u artık gündemimizden çıkaralım, siyasi malzeme yapmaktan vazgeçelim.

*Aynı hataları düşmeyelim, devlet, devletin gücünü hiçbir grupla paylaşmaya kalkmasın.

*Devletimizi evrensel normlara göre yönetelim.

*Ve en önemlisi, emperyalist güçlerin ülkemizle ilgili şimdiye kadar pek ciddiye almadığımız planlarını ciddiye alalım. Biraz iş işten geçti gibi oldu, ama ne yapalım zararın neresinden dönersek, ne kadar az fatura ödersek kârdır.

*Türkiye, aptallıklarının şimdiye kadar çok faturasını ödedi, bu son olsun!

***

Sevgili okurlarım, bugün 15 Temmuz hain darbe girişiminin yıldönümü.

Şehitlerimize rahmet diliyorum, yakınlarının acısını bir kez daha paylaşıyorum.

İnşallah bu olay bize son bir ders olur, bir daha böyle ulusal felaketler yaşamayız.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar M.Tanzer Ünal - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.

01

cenk - Bir zamanlar Rusya da Boleşvik Devrim yapılmadan önce Lenin taraftarları Lenin'e giderek şöyle derler :"Efendim, halk bizi çok ktöü sözlerle anıyor, şiddetle kötülüyor !"

Lenin : "Halk bizi kötülese de anıyor ya, siz ona bakın! " der. Yani, kötü bir şekilde anılmak bile hiç anılmamaktan çok daha tercih edilen bir durumdur ! Bu hakikati hiç kimse aklından çıkarmasın!

Yanıtla . 0Beğen . 0Beğenme 14 Temmuz 17:15


Anket Başiskele belediye seçimlerinde hangi adaya oy verirsiniz?
Tüm anketler