Bu haftaki konuğum Hayrettin Geçkin…
1956 Artvin- Şavşat doğumlu emekli öğretmen. Edebiyata ilgisi çocuk yaşlarında başlamış. Yayımlanmış yedi şiir kitabı var. Şiir, öykü, deneme ve çocuk kitabı olmak üzere yayına hazır dört dosyası da yayımlanmayı bekliyor. Hayrettin Geçkin “Şiirlerim elliye yakın edebiyat ve sanat dergilerinde yayımlandı. Beş yıla yakın yayın hayatını sürdüren Şehiriçi Dergisi’nde sanattan sorumlu yayın kurulu üyeliği yaptım. Üç yıl Kocaeli Üniversitesi’nin bir biriminde şiir dersleri verdim. Yerli yabancı antolojilerin birkaçında yer aldım. Toplamda üç ödülüm var. Birçok gazetede köşe yazarlığı da yaptım. Türkiye Yazarlar Sendikası üyesiyim.” diyor kendisini anlatırken.
Hayrettin Bey, şiir yazmaya nasıl başladınız, sizi şiire iten neydi?
İlkokulda okurken, herkes tarafından dövülen bir sıra arkadaşım vardı. Onun devamlı dövülmesinden rahatsız oluyordum. İlkokul dördüncü sınıftaydık. Onun, onu dövenlere karşı gelmesini ve dayak yememesini istiyordum. Eğer karşı gelmezse benim de kendisini döveceğimi söyledim. Bir gün yine ağlayarak, salya sümük derse geldi. Niye dayak yedin diye karnına kalem batırdım. Öğretmen acı içinde kıvranan arkadaşımın yanına gelerek ne oldu diye sorduğunda arkadaşım karnım ağrıyor dedi ve beni ele vermedi. Öğretmen, arkadaşımı eve gönderdi ama aklım arkadaşımda kaldı. Daha sonra annesi anneme şikâyet etmiş, “hiç olmazsa sizin çocuk dövmeseydi” diye yakınmış. Ben bunu sonradan öğrendim. Annem eve gittiğimde ağlıyordu. “Ne oldu anne?” dedim. “Sen başkalarının çocuğunu dövüyorsun onların anneleri de gelip beni dövüyorlar” dedi. Yüklü derslerim olduğu halde pişman olduğum için arkadaşımdan özür dilemenin yolunu arıyordum ve arkadaşımdan özür dilemek için o akşam ona şiir yazdım. O gün bugündür de şiir yazıyorum. Çünkü arkadaşımda açtığım yara bende işliyor hala.
Hayrettin Bey, şairliğin hiçbir zaman sonu yok, şair yazdıkça hep daha iyiyi yazmak ister, peki sizin şairliğinizle ilgili kendinizi görmek istediğiniz bir yer var mı?
Şu an ben halimden memnunum, iyi yerde olduğumu düşünüyorum. Meşhur olmak gibi bir derdim yok. İyi şiir yazmak, dili güzel kullanmak, insanın yanında durmak ve daha güzel bir dünyaya renk düşürmek amacımdır. Bu söylediklerimle uyumluyum.
Şiirde, estetik ve felsefe olmalı mı?
Kesinlikle, şiir bir dil işi zaten. Yoksa salt sözcükleri yan yana getirme işi değildir. Sözcüklerden yeni bir dünya, yaşanır bir dünya aralama işidir. Bunu da ancak dili estetize ederek yapabilirsiniz. Şiiriniz bir felsefeye dayanmıyorsa bilmem ki nasıl olur?
Sizce şiirde bütünsellik hangi açıdan önemlidir?
Şiirin bir imge işi de olduğunu söyleyelim. İstediğiniz sezgileri, kurgulamak istediğiniz bir olayı dil içinden imgeler yardımıyla dışa vurmak gerekir. Dolayısıyla şiirin bir bütünselliğe ihtiyacı vardır. Kimin şiirini yazdığınız ise vicdani sorumluluğunuzdur.
Siz kendi şiirinizi nasıl görüyorsunuz?
Düşçü-gerçekçi, lirik - simyacı... Bu dediğim şeyin bir ayağını Toplumcu Gerçekçilik oluşturur, bir diğer ayağını ise Gelecek Tasarımcılığı, yani Gelecekçilik. Bunun için bilgi birikimimi, dille bağımı daha da yetkinleştirmem gerekiyor kuşkusuz. Biz buna yolculuk hali de diyebiliriz. Biliyorum ki yolum suyunkinden uzun. Bitmiş tamamlanmış hiçbir şeye inanmıyorum. Dünya bile tamamlanmış değil. Şiirlerimi şöyle tanımlayabilirim: Kaynağını başkalarının yaşam hakkını ve doğa haklarını savunmaktan alan özgürlüğüm, özgürlük şarkılarım...
Kitaplarınız için, bu kadar kitap yeter artık diyebilir misiniz ya da devam mı diyorsunuz?
Aslında yazmak istediğim bir şiir var. Yazdığım bütün şiirleri o şiire merdiven yapmak istiyorum. Nerede biter, ömrüm yeter mi bilmiyorum.
“Her düşünceden, her kültürden ve her renkten bir çiçek tarlasına dönüşmüş yeryüzü düşçüsü.” Kendinizi neden şair olarak değil de “yeryüzü düşçüsü” olarak tanımlıyorsunuz?
Ben insanlığın oğluyum ve insanlığın şiirini yazıyorum. Benim yurdum bütün bir yeryüzü. Yeryüzünde savaşlar, doğa kıyımları, insan kırımları yaşandıkça benim şiirim onlara karşı çıkmak zorunda.
Hayrettin Bey, genelde edebiyatla uğraşan birisi, daha doğrusu edebiyatçı, edebiyatın her yönüyle ilgileniyor, roman, öykü gibi ya da sanatın başka dallarıyla da uğraşıyor. Resim müzik gibi... Sizin ortaya çıkarmadığınız edebiyat ve sanat alanında başka uğraşılarınız var mı? Ya da tek yönde başarılı olmak istiyorum, o yüzden sadece şiir mi diyorsunuz?
Benim şu anda yayımlanmayı bekleyen öykülerim, denemelerim, çocuk öykü ve şiirlerim de var. Yazmak istediğim birde roman var. Ama şiir benim olmazsa olmazım. Salt şiir yazmak olarak da düşünmeyin bunu. Ben öykü, deneme, roman vs okuyan birim, hem de düzenli olarak. Ama güne seçtiğim yerli ve yabancı şairlerin şiirlerini okuyarak başlarım. Her gün bir şair...
Etkilendiğiniz edebiyatçı ya da şair var mı?
Var tabii ki, başlarda halk şairleri, sonrasında Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Hasan Hüseyin gibi şairler. Bu durum sonradan daha boyutlu bir hal aldı bende… Örneğin II. Yeni’nin bütün şairleri, Garip Akımı şairleri, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Atila İlhan gibi şairler... Pablo Neruda, Federico Garcia Lorca, Edgar Allan Poe, Arthur Rimbaud, William Shakespeare, Vladimir Mayasakovski, Yorgo Seferis gibi çok sayıda yerli yabancı şairlerle önce şiir dünyam allak bullak oldu. Şiirimi kurarken bu toplamı göz ardı edemem. Kendimi sentezlememde bütün bunların payı büyük... Edebiyat dergileriyle birlikte şiir geleneğimizin geçmişinde ve şimdisinde yer tutan çok sayıda şairler de şiirime yeni pencereler açtı diyebilirim. Hatta yaşı benden çok küçük olan şairler bile bu toplamda önemli yere sahip. Bu arada kişisel yakınlıklarımdan ötürü Kemal Özer ve Ruşen Hakkı bende bambaşka durur. Bu iki isim benim nazarımda Türkçemizin sahiden de gelmiş geçmiş en sağlam şairleri arasında.
Sizin hiç çeviri şiiriniz var mı ve çeviri şiir hakkında ne düşünüyorsunuz? Olumlu ya da olumsuz…
Tabii ki var. Romence’ye, İtalyancaya, Almancaya, İngilizceye, Kürtçeye, Ermeniceye, çevrilen şiirlerim var. Bestelenen şiirlerim de var. Bir şiiri iki dili de iyi bilen bir şair çevirmelidir. Örneğin bu konuda Türkiye’de önemli isimler vardır. Başarılı örnekler görüyoruz. Şiirimiz adına olumludur. Özdemir ince, Ataol Behramoğlu gibi, Cevat Çapan, Ayten Mutlu aklıma gelen birkaç isim.
Sizce şiir, okuyucu karşısına çıkmadan önce eleştirilmeli mi yoksa şairin yazdığı gibi mi kalmalı?
Şiir her şeye açıktır. Yeter ki şiir üzerine konuşulsun.
Peki, Türkiye’de şiir nerede sizce?
Türk şiirinin sağlam olduğunu düşünüyorum. Bildiğim kadarıyla Avrupa’dan öndedir. Yine de geliştirilmeye muhtaçtır kuşkusuz.
Sizce herkes şiir yazabilir mi ve bunun yaşamda karşılığı var mı? Ya da her insanın özünde şairlik var mı? diye de sorabiliriz.
Şiir salt bir duygulanım işi değil. Bir bilgi, bir bilinç, bir birikim işidir. Aslında herkesin dünyasında şiir vardır. Asıl olan bunu açığa çıkarmaktır.
Günümüz şiir ve şairleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Günümüz şiiri geleneği arkasına alan ama geleceği de gören bir yerden akıyor. Ben umutluyum. Ayrıca şiirin dönüştürücülüğüne de inanıyorum. Çünkü şiir insanın kendisi olmasına dönük bir yolculuktur. Şiirimizin dünya şiiri içinde hiç de küçümsenmeyecek bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Ciddi bir birikim var bizde. Kuşkusuz her genelleme gerçeğin önemli bir bölümünü dışarıda bırakır. Genelleme yapmadan şunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Bugün Türkçe şiir ve bu şiiri oluşturan şairler önemli bir birikimin, önemli bir bilmenin içindedirler. Çeviri şiir ve yazılar da bu alanı oldukça zenginleştirmiştir. Şairlere, şiir merakı olanlara geniş olanakların sunulduğunu söyleyebilirim. Arkalarında zengin bir miras, önlerinde o mirasla günümüz birikiminin bileşkesi: Az bir şey değil bu. Yeter ki bundan doğru bir biçimde yararlanılabilsin. Bu arada dilin olanaklarından çok iyi yararlanan, kendine has şiir dili yaratan şairlerimizin sayısı da asla küçümsenmemeli. Dergilerden, basılan şiir kitaplarından bunu görmemiz olası. Buna rağmen günümüz şiirinin çok da sorunları var. Kimi geçmişten biriken sorunlardır, kimi de yaşadığımız dönemin bunlar üzerine koyduğu sorunlar.
Hayrettin Bey, İzmit’e geldiğiniz için ve bu değerli vaktinizi bize ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Gül Hanım, ben de çok teşekkür ederim.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Tülay Çabuk - Soran şair, yanıtlayan şair olunca şiir gibi bir röportaj olmuş. ''Ben insanlığın oğluyum ve insanlığın şiirini yazıyorum. Benim yurdum bütün bir yeryüzü. Yeryüzünde savaşlar, doğa kıyımları, insan kırımları yaşandıkça benim şiirim onlara karşı çıkmak zorunda.''
Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.