“Lozan Barış Bayramı” ve Ayasofya

Sevgili okurlarım, bugün 24 Temmuz.

Önemli bir gün...

Önemli, çünkü bugün bağımsız Türkiye’yi kuran Lozan Antlaşması’nın 97’inci yıldönümü.

“Lozan Barış Bayramı” ve Ayasofya

Önemli, çünkü bugün Cumhuriyet hukukunu yok sayıp Osmanlı hukukuna dayandırılarak camiye dönüştürülen Ayasofya’nın açılışı yapılacak.

“Lozan Barış Bayramı” ve Ayasofya

Ne tesadüf!

Ayasofya’nın açılışını başka bir gün kalmamış gibi getirdiler 24 Temmuz’da yapıyorlar.

Cumhuriyet dönemine meydan okurcasına…

Yazının tamamını okuyun ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Başlayalım…

Bugün “Lozan Antlaşması’nın 97’inci yıldönümü” dedik.

Lozan Antlaşması…

Cumhuriyetimizin tapusu…

Bağımsızlığımızın uluslararası hukuk belgesi…

Devletimizin başlangıç noktası…

Böylesine önemli bir gün!

24 Temmuz 1923 tarihli bu antlaşma, 1683 Viyana bozgunundan sonra Batı karşısında sürekli gerileyen ve her bakımdan Batı’ya bağımlı hale gelen Türklerin, sınırları belli bağımsız bir vatana sahip olmasını sağladı.

Biz, Lozan’la iliklerimize kadar sömürülmekten kurtulduk.

Biz, Sevr’i yırtıp attık, Lozan’la yeniden hayat bulduk.

Biz, Lozan’la yeniden “millet” olduk.

Atatürk, antlaşmadan 4 yıl sonra 26 Temmuz 1927’de Lozan’ın “milli bayram” olarak kutlanmasını istedi.

Lozan’a verdiği önemi şöyle dile getirmişti:

“Lozan Antlaşması, Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk milleti için siyasal bir zafer oluşturan bu antlaşmanın Osmanlı tarihinde eşi yoktur. Lozan Antlaşması imza gününün milli bayram olarak kabul edilmesi uygundur.”

Aslında Lozan, 24 Temmuz 1923’ten itibaren “bayram gibi” kutlanıyordu.

Bu, 26 Temmuz 1927 tarihinde resmileştirildi.

Başlangıcını 1923 kabul edersek 1950’ye kadar Lozan “bayram” olarak kutlandı.

Lozan Barış Bayramı…

27 yıl boyunca kutladık bu bayramı.

DP iktidara geldi, yasakladı

Lozan Barış Bayramı, Demokrat Parti iktidarı döneminde yasaklandı.

Türkiye tekrar Batı’nın kontrolüne girmişti, Batı’nın mat olduğu bir antlaşma bayram olarak kutlanamazdı.

1950-1960 arasında, yani DP iktidarı döneminde, Lozan “gün” olarak dahi kutlanmadı.

Kutlanmasına izin verilmedi, yasaklandı.

Demek istediğim şu:

Milli bayramlarla kavga yeni değil,taaa 1950’lerde başlamıştı.

İlk unutturulmak istenen bayram da “Lozan Barış Bayramı”dır.

Başardılar…

27 yıl kutlandı, bitti.

Milletin “Lozan”la bağını kopardılar.

Hakkında söylemedik söz bırakmadılar.

Lozan “zafer” olarak yutturulmaya çalışılmış da…

Aslında hezimetmiş de…

Sonra sıra diğer bayramlarımıza geldi

Çok değil, 18 yıl öncesine dönün.

Belleğinizi tazeleyin.

AKP’nin milli bayramlarımızla nasıl kavga ettiğini hatırlayın.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı; bir zamanlar nasıl kutlanıyordu, ne hale getirildi?

“Usulen” kutlanmaya başladı.

Unutturmak için milli bayramlara yakın tarihlerde “başka kutlamalar” çıkardılar.

“Kutlu Doğum Haftası” dediler…

“Türkçe Olimpiyatları” dediler…

“Kut Zaferi” dediler…

“Malazgirt Meydan Muharebesi” dediler…

Eğdiler büktüler, ama milleti “cumhuriyet değerlerinden” saptıramadılar.

“Lozan ruhu”, devam ediyor.

Ama bu ruhun mutlaka tazelenmesi lazım!

Yeni kuşaklara aktarılması lazım!

100 gence sorun bakalım, kaçı “Lozan hakkında” üç beş söz edebilecek?

Bakın bakalım, kaç üniversitemizde günün anlamıyla bütünleşen bir etkinlik var?

Gazeteleri inceleyin, TV kanallarını baştan aşağı dolaşın, acaba Lozan’ı anlatan bir programa rastlayabilecek misiniz?

Araştırın bakalım, herhangi bir belediyemizin kültürel çalışması içinde “Lozan”ı görebilecek misiniz?

Veya odalar, dernekler, vakıflar…

Var mı herhangi birinin “Lozan konusunda” bir çalışması?

Bu yıllar, önemli yıllar…

19 Mayıs’ın 100’üncü yılını kutladık.

Sivas Kongresi, ardından Erzurum Kongresi…

Bu önemli kongrelerin de 100’üncü yıldönümleri…

Ne yaptık?

Laylaylom!

Değerlerimizden, geçmişimizden bu kadar koptuk.

Geçmişimizle geleceğimiz arasındaki köprü, yıkılmak üzere.

Lozan’ı unutursak…

Lozan’ı unutturursak…

Lozan’ı yok sayarsak…

Devletimizin tapusunu kendi elimizle yırtmış oluruz.

Lozan’dan bu yana Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile uğraşanların isteği de bu zaten.

Antlaşmayı kerhen imzaladılar, arkasından intikam almak için ant içtiler.

Türkiye ile yıllardır oynuyorlar.

Dönem dönem zaaflarımızdan yararlanıyorlar.

Akıllı olalım!

Başka Türkiye yok!

Öyle “Tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak” demekle, tek tek saymakla olmaz.

Bizim adımız var.

Türk milleti…

Türk devleti…

Türk vatanı…

Türk bayrağı…

Adsız bir millet, adsız bir devlet, adsız bir vatan, adsız bir bayrak olur mu?

Lozan Barış Bayramı…

Lozan Barış Günü…

Kutlu olsun!

Şimdi gelelim Ayasofya konusuna

Bu konuyu daha önce uzun uzadıya yazdım, tekrar etmek istemiyorum.

Bu olay, bir “cami” olayı değil.

Bu olay, bir “ezan-namaz” olayı değil.

Bu olay, bir “din” olayı değil.

Bu olay, Cumhuriyet’e ve milli egemenliğimize yönelik bir olay!

1950’de başlayan karşı devrimcilerin bugün ulaştığı nokta…

Lozan Antlaşması’nı “zafer” değil de “hezimet” olarak kabul edenler, bugün sanırım gerçek zafer olarak Ayasofya’nın açılışını ilan edecekler.

Osmanlı dönemini müjdeleyecekler…

Ayasofya’nın açılışı “şifrelerle” dolu!

Tarikatlar ve cemaatler, Ayasofya’nın yeniden cami yapılmasını, eski saltanatlarına dönüşlerinin simgesi olarak kabul ediyorlar.

Baksanıza hemen “medrese” lafları edilmeye başlandı.

Danıştay kararından sonra ilk konuşanlardan biri de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’tı.

Kararı “86 yıllık esaretin sonu” olarak yorumladı, ”İnşallah sadece ibadetle kalınmasın, bir de mektep ve medrese olsun!” diye de ekledi.

Ali Erbaş’ın bu sözü iyi analiz edilmeli.

Dönüştürülmek istenen Türkiye’nin ipuçları var.

Daha önce yazdım, bir kez daha altını çizerek belirteyim:

Danıştay’ın Ayasofya kararını Osmanlı hukukuna dayandırması, Cumhuriyet dönemine meydan okumadır.

Cumhuriyet hukukunu “yok” kabul etmektir…

İşte bu nedenle Ayasofya’nın açılışı 24 Temmuz’a denk getirildi.

Bizim “Lozan Barış Bayramı”na…

Devletimizin kuruluş senedini elimize aldığımız güne…

24 Temmuz, Lozan’ın değerini bilenler için “Barış Bayramı” idi.

Dünya ile barıştığımız gün…

Bugün, inşallah “Cumhuriyetle ve dünya ile kavga günü” olarak tarihe geçmez.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar M.Tanzer Ünal - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.



Anket KOCAELİSPOR PLAY-OFF'A KALACAK MI?
Tüm anketler