İddia ediyorum: Sadece bizim ülkemizde, 31 yaşında, bakımsız ve ancak İstanbul’un Haliç’i için uygun, ufak bir vapur İzmit körfezi gibi bir denizde yolcu taşır, kuvvetli rüzgar nedeniyle yolcularıyla batar ve bu olay sanki Biskay körfezinde olmuş gibi resmi kanaldan 10-15 dakika içinde ulaşacak yardım, kaza yerine 3 saat sonra ulaşır.
Yıl 1958. Mart ayının birinci günü. Günlerden Cumartesi. Üsküdar isimli vapur saat 12.30’da İzmit’ten hareket edecek. Yolcularının büyük bir çoğunluğu Gölcük ve çevresinde yaşayan ortaokul ve lise öğrencileri ile Gölcük Donanma Sinemasında film seyretmeye giden gençler. Tıka basa dolu, küçücük bir vapur.
Hava açık ve esen lodos nedeniyle oldukça ılık. Samanlı dağlarının üstlerinden gelen rüzgar zaman zaman lodos fırtınası çağrıştırıyor.
Dünyanın en geri ülkeleri sayılan Patagonya ve Tanganika’da bile, toplumu ilgilendiren bir karar verilmeden önce bir “Ön inceleme” yapılır. Çünkü alınacak kararın uygunluğunu, riskleri de ortaya koyarak belirlemek gerekmektedir.
Bu vapuru bu körfeze tahsis edenler “ön inceleme” yaparak;
İzmit körfezinde şimdiye kadar en yüksek rüzgar hızı ne olmuştur?
Bu yüzden ne büyüklükte dalgalar oluşmuştur?
Bu büyüklükte dalgalar bu ufacık vapuru nasıl etkileyecektir?
Yolcu sayısına göre bu vapur yeterli olacak mıdır?
sorularının karşılığını aramışlar mıdır?
Aramamışlar ise bu suçtur, arayıp elde edilen bulguları dikkate almadılar ise bu daha büyük suçtur.
Karar vericiler bu iki suçtan birini işlemişler ve Üsküdar vapuru, içindeki yolcularla batmıştır.
Diyelim ki bu ön incelemeye göre, körfezde hiç görülmeyen, yani “öngörülemez” hızda rüzgar esmiştir. Ama nasıl oluyor da bu faciaya ait kayıtlarda o gün rüzgarın saatte 130 km hızla estiği yazılıdır? Bu ne uyduruk (!) bir rakamdır. Çünkü bu facianın olduğu tarihe kadar körfezde bütün rüzgarlar 121 km/saat hızın altında esmiştir. (1928-2012 yılları arasında, yani 84 yıllık devrede, en hızlı rüzgar 14 Mart 1973 tarihinde esmiştir ve hızı 121 km/saat’tir ). Yapılmış olması gereken “ön incelemeye” göre Üsküdar vapurunun Körfez’e tahsis tarihine kadar en kuvvetli rüzgar hangi hızla esmiştir ve bunun Üsküdar vapurunu nasıl etkileyeceği belirlenmiş midir? Belirlenmemiştir.
“Öngörülemez “oluşun daha iyi anlaşılması için bir başka örnek vereyim. Örneğin şiddetli bir depremle oluşan tsunami sonucu vapur batmıştır. Bu durumda o vapuru tahsis edenler suçsuzdur. Çünkü tsunami gibi “öngörülemez” etken için önceden tedbir alınması konu değildir. Ama bu faciaya hangi “öngörülemez” etken neden olmuştur? Bunun cevabı yoktur. Çünkü bunu ortaya koyucu “Ön inceleme” yapılmamıştır. Bu durumda ortada bir ihmal var demektir.
Bu durumda nasıl oluyor da tek sorumlu rahmetli kaptan olmuştur?
Bu facia yaşandığında 14 yaşında, Orta 3 öğrencisiydim. O gün gördüklerimi ve o gün sonrası günleri hatırladıkça adeta titriyorum.
Cumartesi günleri Ortaokulda 3 ders yapılır, saat 10.30’da ders biterdi. Resmi daireler saat 13’e kadar çalışırdı. Okul çıkışı çarşıya gitmiş, eve dönüyordum. İstiklal Caddesinde, şimdiki PTT binasının tam önüne geldiğimde bir bağırış ile yoldan kaçışımı hatırlıyorum. Büyük bir kontroplak levha uçup yolun tam ortasına, önüme düştü. Büyük bir korku yaşadım. O zamanlar PTT’nin bulunduğu yerden, şimdiki sanat sokağının olduğu yere kadar olan alanda, basit tahta yapıda kuru yiyecek vs satan dükkana benzer satış yerleri vardı. Bu levha büyük ihtimal oradan kopup gelmişti. Bana göre lodos fırtınası en büyük hızına yaşadığım o olay sırasında erişmişti.
O cumartesi günü de Oğuz Sinemasına gitmiştim. Cumartesi günleri o sinemaya 35 kuruş gibi çok düşük ücretle sadece öğrenciler alınırdı.
Sinema dağıldığında (saat 16-17 olmalı) Fethiye caddesinin halini görünce korkunç bir olay olduğunu hemen anladım. Adeta bir insan seli demiryolu yönünde hızla akıyordu. Ben de bu akıntıya kapıldım. Şimdiki Merkez Bankasının olduğu alanda deniz kıyısı taşlıktı. Taşlardan birinin üstünde kendime yer buldum. İnsanlar endişe içinde bekleşiyordu. Yaklaşık 10-15 m ötede ahşap bir iskele vardı. Gittiğimde bir motor yanaştı, içinde cesetler vardı. İskeledekiler onları aldı ve oraya arkadan yanaşmış kamyona taşıdılar ve kasanın metal zeminine yan yana uzattılar. O yıllarda genç kızlarda dizden aşağısı dar ve ayak bileğini sıkıca saran pantolon modası vardı ve bunlardan kırmızı olanlar revaçtaydı. Kamyona taşıdıklarından birinin de böyle bir pantolonu vardı. Gelen motor yeniden tur atıp açıldı, Kavaklı yönünde gitti ve dairesel bir rota çizdikten sonra üstünde cesetle yine döndü. Ben o yaşa kadar ölü görmemiştim. Onların kamyonda sıra halinde dizili taşınmaları beni çok kötü etkilemişti. Yıllarca aklımdan çıkmadı. Çok acıklı bir durumdu…
Bazıları denizler geç ısınıp ve geç soğuduğundan, Mart ayında suyun buz gibi soğuk olduğunu, bu yüzden çok iyi yüzme bilenlerin bile kol ve bacaklarının uyuşması nedeniyle kurtulamadığını anlatıyordu.
Pazartesi okula gittiğimizde sınıfları gezdik. Her sınıftan kayıplar vardı. Çok büyük şans bizim 3-A sınıfı kayıp vermemişti.
Çok sayıda insan öldü. İzmit halkı ve balıkçıların çabası ile denizden günlerce ceset çıkarıldı. Kesin sayı hala bilinmiyor.
Sonra, her gün sıra halinde, üstü bayrağımızla örtülü tabutlar insan selleri ile Bağçeşme’ye taşındı. İnsan kalabalığı, Alemdar’dan İnönü caddesine ulaştığında dersler durur, pencerelerden bakan öğretmenler ve öğrenciler tabutların arkasından sessizce ağlarlardı.
Körfez halkı aylarca balık yemedi. Çünkü bazı ölülerini bulamadı. Vapurun battığı yerde derinlik 35 m ve dip çamur. Bu çamur bazı ölüleri vermedi. Bu nedenle İstinye’den EBK’nun tekneleri getirildi. Çok tuhaf bir şey: Balık için kullanılan ağlar insan cesedi için kullanıldı. Atılan ilk ağa kaptan Mehmet Aşçı takıldı.
İnsanlarımız vapura binmez oldu. O yaz, liseli arkadaşlarla sahilde gezdiğimiz bir gün, iskeleye yanaşan koskoca vapurdan sadece 5-6 kişinin indiğini belirlemiştik.
İş işten geçmişti…Görünür tehlikeleri bile “umursamayanların” da yer aldığı idari sistem her 1 Mart günü anma törenleri düzenliyor. Ama değişen bir şey yok; bu ülkede sinyalizasyon sistemi kurulmadan hizmete açılan yollarda hızlı trenler kafa kafaya çarpışıyor.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.