Yaşadığımız süre boyunca çoğu zaman iyi ve uygun olanı savunur, onların dışına çıkmak istemeyiz. İyi olan bizim için doğrudur. Bu iyiler sayesinde hayatımızı sürdürürüz. “İyi”nin dışına çıkmak toplumu, bu vesileyle de sizi kızdıracak, üzecek ve düşüncelerinize aykırı gelecek bir olaydır. İlginç bir şekilde iyi dediğimiz bu kavram göreceli olmasına rağmen pek çok kişi için iyi ve kötü olan şey bellidir. Tembellik etmek kötü ama çalışmak iyi, kalp kırmak kötü ama insanlara iyi davranmak iyi, çalmak kötü ama hakkınla kazanmak iyi…
Verdiğim küçük örnekler bir bakıma ahlakı oluşturuyor diyebiliriz. Ama ahlak dediğimiz kavramın bunlarla kalmadığını, onun çok geniş ve felsefi bir konu olduğunu da unutmamak gerek. Bu yüzden yukarıda yazılı olan örnekler ahlak dediğimiz varlığın ancak çok küçük bir bölümünü oluşturabilir. Konumuza dönecek olursak, size bu “ahlak” kurallarının kim tarafından belirlendiğini sormak isteyeceğim.
İçinde yaşadığımız çevrenin bir kaos ortamına dönüşmemesi için bu kurallar toplumun ta kendisi tarafından yaratılmıştır ve uzun yıllardır bilinçaltımızda bulunmayı sürdürürler. Kurallara uymayanlar için cezalar, uyanlar içinse akıp giden özgür bir hayat vardır.
Kötü olan şeyler yani çalmak, tembel olmak ve kalp kırmak toplumun yapısını bozabilecek, ortamda gerginlik yaratabilecek durumlardır. İşte bundan dolayı bir kişi bir şey çaldığında bu kişi hayattan alıkonulmak ile cezalandırılır. Bu “kötü” kişi zamanın akışından çıkarılır ve zamanın gerçekten akıp akmadığı bilinmeyen bir yere götürülür. Tembel olduğun zaman toplumda maskara olmak, kalp kırdığın zaman ise çevren tarafından kınanmak insanı bu tip hareketlerde bulunmaktan caydıran tepkilerdir.
Bir canlıyı öldürmek de aynı şekilde toplum tarafından büyük bir suç olarak belirlenmiştir. Bunu yapan insanlar da aynı şekilde “hak ettikleri” sonuca varırlar ve biz bundan mutlu oluruz. Çünkü toplumdaki huzuru bozan pürüz artık hayatımızda bulunmuyordur. Yaşadığımız çevre yeniden mutludur.
Bu anlattıklarım zaten bildiğimiz ve günlük hayatımızda sürekli olarak karşılaştığımız, uygun bulduğumuz fikirlerden sadece birkaçı. Şimdi ise sizden günlük hayatta yaptığınızdan farklı bir şey yapmanızı istiyorum. Birkaç dakika “iyi” olmayı bırakın ve “kötü” olduğunuzu hayal edin.
Çok garip bir hissiyat, değil mi? Duygular insanın kafasını çok ciddi bir şekilde karıştırabilir, zaten genelde düşüncelerimizin birbirine girmesini sağlayan durum da olaylar değil, bu olayların bize hissettirdiği duygulardır. Tembel bir insanı düşünelim. Tembel olmak ona pek bir şey ifade etmiyor olabilir ama tembel olduğu için sahip olduğu onca sorumluluğu yerine getirememenin onda yarattığı duygular bir insanı mahvedebilir. Bir canlıyı öldürdüğünüzde onu öldürmek değil, onu öldürürken hissettiğiniz şeyler aklınız ile oynar. Bir insanın kalbini kırdığınızda kalbinizi parçalayan şey bu üzüntüyü o kişiye yaşatmış olmanın sizin içinizde yaşattığı duygulardır.
Kötü olmak kimsenin hoşuna gitmez ve kötüler toplumda dışlanır. Bu son yıllara kadar bu şekildeydi ama artık durum bundan çok uzak. Siz “kötü” olarak adlandırdığınız insanları hayatınızda tutmuyor olabilirsiniz, ama onlar artık sadece canlı bir şekilde karşınızda durmuyorlar. Hayır, onlar siz yalnızken bile yanı başınızda duruyorlar. Çünkü onlar artık kitaplarda, filmlerde ve dizilerin ana karakterleri olarak karşımıza çıkıyorlar.
Yıllarca çalma eyleminin de çalan kişinin de kötü olduğunu söyledik. Ama RobinHood’u hiçbir zaman kötü karakter sınıfına sokmadık. Çalmasına rağmen, çalan bir insan olmasına rağmen o bizler için hep sevdiğimiz bir karakter oldu. Çünkü zenginden çalıp fakire veriyordu. İşte bu noktada zihnimizde yapılan işin, yapılan kötülüğün değil, bu “kötülüğün” bize hissettirdiği duyguların ön planda olduğunu rahat bir şekilde görebiliriz.
Güncel bir örnek ile yazımı devam ettirmek istiyorum. Yaklaşık dört yıldan beri tüm dünyanın delirmişçesine izlediği ve izlerken çok zevk aldığı bir dizi olan “La Casa de Papel”i muhtemelen duymuşsunuzdur. Bu dizi kısaca bir grup suçlunun merkez bankasını soymasını anlatıyor. Bu durum, olay normal hayatımızda yaşansaydı muhtemelen her birimizi dehşete düşürürdü. Ama La Casa de Papel dizisinde karakterlerin iç dünyalarını, geçmişlerini ve hayallerini öğrenme fırsatınız oluyor. Karakterler artık gözünüzde suçlu değil, hayalleri olan insanlar olarak görünüyorlar. Bu sayede onlara karşı olan bakış açınız değişiyor. Aynı RobinHood’da olduğu gibi, yine bu karakterleri seviyor, onların tutuklanmasını, yakalanmasını istemiyorsunuz. Onlara bir zarar gelirse üzülüyorsunuz.
Suçlu olan kişi suçlu değil midir? Tüm hayatımız boyunca bu fikir bize aşılanmamış mıdır? Şimdi neden bir anda bu fikrimizi değiştirip suçlu olan karakterler ile kendimizi yakın hissediyoruz?
Çünkü onlara karşı sahip olduğumuz bakış açısı onların iç dünyalarını, yaşadıklarını görerek değişti. Bu şekilde yaptıkları suçlar gözümüze o kadar da kötü gözükmedi. “Kötü” olan karakterleri işte bu şekilde sevdik.
Bu tip örnekler ile karşı karşıya geldikçe bakış açısının ne denli önemli olduğunu anladım. Anlatım tarzı, olayları görüş şeklimiz psikolojimiz üzerinde öyle etkili ki, bize yıllarca kötü olarak yansıtılan pek çok düşünceyi bir anda değiştirebilir. İşte bu yüzden olaylara karşı sahip olduğumuz bakış açısı, tüm hayatımızı derinden etkileyen bir gerçek.
Kim bilir, belki karşınızdaki bir kişi tüm hayatınız boyunca sahip olduğunuz bakış açısına göre hırsızdır ama farklı bir bakış açısında o sadece zenginden çalıp fakire veren bir RobinHood’dur.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kocaeli Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Suzan Ayhan - Şahane bir yazı. Hislerime tercüman oldun canım.
Yazılan yorumlardan Kocaeli Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kocaeli Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kocaeli Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.